Yazıyom ben ya



Blogumu boşladığım şu günlerde yan gelip yattığımı, kaba etimi semirttiğimi düşünmeyin sevgili blog severler, yazıyom ben ya.

E-dergileri mesken tutumuş durumdayım. Önümüzdeki günlerde 3. sayısını çıkartacak metal müzik dergisi Kara Kalem`de yazı faaliyetlerime devam ediyorum. Dergi için yazdığım yazıların haricinde birde http://www.karakalemfanzin.com/ yazılar yazıp yayınlıyorum. Dersler elimi kolumu bağladığı için aktif olmak istediğim kadar aktif olamasamda bir şeyler yapıyorum. Biz bu adamı seviyoruz diyosanız http://dergi.popculardisari.com adresinden dergiyi takip edebilirsiniz.

Kara Kalem`in yayında, az önce ilk sayısı yayınlanan Türkiye`nin ilk e-spor temalı e-dergisi içinde yazmaya başladım. Orada hobim diyebileceğim e-sporla ilgili yazılar yazıyorum, sanırsam beğeniliyorum da. Bunuda merak ettik diyenler için; http://gamerlopedia.roll.tv/h7-ocak

Gördüğünüz gibi boş durmuyorum. Özleyin beni arada gelicem.

Sadece tanık oluyoruz



Orhan Kemal`in sanat anlayışını anlatırken 1969`da dediği gibi; çoğu şeye sadece tanık oluyoruz. Dünya ısınıyor, savaşlar çıkıyor, açlıkla mücadele eden insanların sayısı milyonları bulmuş, hergün sokakta onlarca hayvan eziyet edilerek öldürülüyor, çocuk istismarcıları hapse girmeden yırtıyor, demokrasi adı altında insanlar uyutuluyor ve daha bir sürü boktan şey tam burnumuzun ucunda gerçekleşip duruyor. Sense sadece oturmuş bunlara üzülüyor gibi yapıyorsun. Sıcak odanda ya kafana kadar paraya gömülüsün, bunlar umrunda olmuyor yada kafana kadar dertle uğraştırılıyorsun.

Tüm bunları görüp dün akşam haberlerde izleyip küfrettiğin bir konu için ne yaptın? Gürsel Tekin`nin seninle birlikte bütün ülkeyi kurtaracağını mı düşündün? O zaman yanılmışsın. Bu ülkede hep Gürsel Tekinlerin istediği oldu. Oy vererek asla senin fikrin temsil edilmedi; ordan burdan gelen toprak ağalarının istediği yasalar geçti. Senide oy verme oyunuyla kandırdılar, yine yeniden bunlara tanık oldun ve yine kafana takılan bir sorun için hiçbirşey yapamadın.

Benim ilk soruya cevabımsa daha içler acısı; üniversiteye giriş sınavlarına çalıştım. Tam 18 yıldır beni bu sınavlar için uyuttular, hiçbirşey için hiçbirşey düşünmemeye zorladılar. Sonunda ne oldu; apaçiler, emolar, her gün barlarda sızan tikyler peydahlandı.  On milyonlarca genç sınava hazırlama adı altında salaklaştırılırken, bazı kişiler bazı yerlerde bazı isteklerini hiç zorlanmadan gerçekleştirdiler. Yine kendi ülkenin sömürülmesine tanık oldun.

Sıcak odanda oturmaya devam edersen tanık olmaya devam edeceksin; çünkü böyle yetiştirildin. Önümüzdeki yazıda görüşürüz, şimdi test çözmeye dönmeliyim.


Kendimi aciz hissediyorum

Son günlerde kendimi; çirkin, yeteneksiz, işe yaramaz biri hissediyorum. Aslına bakarsanız 3 başlık içinde giderim var.

Arkadaş olarak sevilmemden sonra çirkin herifin teki olduğum tastiklenmiş oldu. Bütün özgüvenimi kaybettim o olaydan sonra, aynaya bakıp; o kadarda çirkin miyim, der oldum. Sonra kendim cevapladım; çirkinim.

Yaptığım işlerin hiç birinde iyi olamadım. Gitar aldım; tamamını çaldığım şarkı sayısı 3`ü geçmez. E-spor`a bulaştım; orta seviyeli takımlardan yukarı çıkamadım. Blog yazdım; kendinizde görebilirsiniz durumunu. Müzik grubu kurdum; 2 kere toplanıp dağıldık. Bıçakla ekmek kesiyim dedim, onu bile beceremedim.


4 yılımı verdiğim takımında dağılmak zere olması bunların üstüne tuz biber oldu. Toptan moralim bok gibi. Bunları okuduktan sonra birilerinin gelip; şöyle güzelsin mEta, böyle iyisin mEta demesine hiç gerek yok. Sanırım buna gerçeklerle yüzleşme diyorlar yada deprasyon o olmadı ergenlik. Ne derseniz deyin kendimibir süre daha böyle hissetmeye devam edeceğim.

Bir gün bir bot aldım ve bütün hayatımı değişti


Bir çift bot bütün hayatınızı değiştirebilir mi? Benimkini değiştirdi.

2006`nın kış aylarındaydık. İzmir'in kışı o zamanlar fazla üşütmezdi. Yinede tedbir olsun diye ebeveynlerimle bot almaya gidip, karşımıza çıkan ilk mağazadaki ayağıma ilk uyan botu aldık. O zamanlarda alış-veriş yapmayı sevmezdim.

Yeni arkadaş ortamı yapma adına verdiğim savaş çok çetindi. Herkes takılacak yeni elemanlar ararken, en popüler olmanında çabası içindeydi. Bende sınıfın en sivrilenleri arasında yerimi almış, Marilyn Manson dinleyerek hayatımı geçirmekteydim. Hafta sonu tatilinden sonra botlarımı giyip bu grubun yanına gittiğimde fark ettirdiler ki; botun topukları oldukça büyük. Alaydır bu edilir dedim sustum. Ama onlar susmadı; saatler boyu iki tane topuktan bahsettiler. Halada haz etmem bir şeye takılıp kalınılmasından. Bu kadar uzun sürerse de deliririm. Günün sonunda arkadaş grubumdan ayrılmak tek düşünebildiğim şey idi. Ayrıldım. Yeni bot almamla başlayan olaylar silsilesinin, bundan böyle Doğukan'la takılma kararı vermemle bütün hayatımı değiştireceğinin farkında değildim.

Doğukan; şu an pek oynamasa o yıllarda tam bir online bilgisayar oyunu hastasıydı. Bana da bulaştırdı. Call of Duty 2 oynamaya başladık – asıl ben oynamaya başladım kendileri 2 yıl kadar oynamışlar ogüne gelene kadar-. COD2 sonrasında COD4 derken 1 yıl kadar geçti. Call of Duty 4`ün en iyi oyunculardan biri olunca Türkiye'nin en iyilerinden X-Factor, kendileri ile oynaması için Doğukan'ı nam-ı diğer Headshot`ı takıma çağırdı. O da benden habersiz mEta`da benimle gelsin menajerlik falan yapar demiş. Elinde iyi kart olursa her zaman istediklerin olur. Bu şekilde kabul edildik. Takımın sitesinde haberler yazdım çeviriler yapıp, oyun organizasyonu olmasından ötürü başka oyun türlerinden yeni takımlar buldum, turnuvalar düzenledik, incelemeler yaptım derken oyun dünyasında adı bilinir biri haline geldim. Şu an ki adıyla HWA`nın Türkiye'nin en iyisi olmasını bizzat gördüm. Sürekli haber yazmaya çalıştığım için bir nebzede olsa yazı yeteneğim gelişti; MetalTR`de köşe yazarlığı yaptım. Hali hazırda Kara Kalem için yazmaktayım derken, Cv mi dolduracak kadar iş yaptım..

Daha önemlisi; ucundan stratejik düşünebilmeyi öğrendim, daha girişken biri oluverdim. O botları alıp bunları yaşamasaydım; sınıfın en önünde oturup, Serdar Ortaç dinleyen pısırık bir tip olacağıma bahis oynayabilirim.

Efes-Meryemana-Şirince



Ders çalışacağımız yerde bütün gün gezdik delicesine. 07.00 sularında kardeşimin; "ana, ana,anne,anne,mom,mom,mami" sesiyle uyanmanın verdiği sinirle uyanıp bilgisayarı açıp her zaman uğradığım sitelere göz attım, sonrada Medieval 2: Total War açıp Portekiz ile bütün Endülüs yarım adasının kontrolunu ele geçirdiğim sıralarda hareket saatinin yaklaştığını farkedip bir hışımla gazete bayinden gazetemi alıp durakta beni bekleyen arkadaşla buluşup okula doğru yol aldık.

Yaşça büyük olmanın verdiği güçle aracın birini kapatıp en arka koltukta bulmacası için aldığım gazeteyi açmayı dört gözle beklerken, yerime oturduktan sonra bulmaca ekinin sınıfta kaldığı farkedip küçük bir şok, geçici bilinç kaybıda diyebiliriz, geçirdikten sonra 4 farklı makra ve model telefondan aynı müziği aynı anda çabaları arasında yolun büyük bir kısmını geçtik. İlk durakta 4 liraya gözleme yiyip, 1 lirayada çay içtikten sonra büyük bir acıyla Efes harabelerinin gişelerindeydik. Ekşici rehberin turnike yerine checkpoint, kule kelimesini bulamayıp tower deme çabaları arasında ana gruptan kopup tarihteki ilk dövemecinin önünde (komik felan değil ama benide böyle kabul edin);

Seli`nin tarihi taşlar üstünde sigarasını söndürmesini beklerken, rehberden bıkan bir diğer grupla birlikte umumi tuvaleti, genel evi, çamur içindeki mozaikleri, tiyatronun arka kısımlarını, kütüphanenin girilmez bölümündeki ot dolu odaları görüdükten sonra tarihin ilk reklamını görmek için bütün lise tayfası olarak can atıyorduk. Genel eve giriş için yapılan reklam; 18 yaşına girmiş birinin ayak boyutunun silüetini ve önünde giriş parasını koymak için koyulan küçük çukuru gördükten ve bir başka rehberin "parayı koy balı ye" gibisinden kurduğu cümleden sonra daha büyük tiyatroyu, efes jandarma komutanlığının mızrak ve ok kullandığını söyleyip gülüşmemizden sonra çıkış gişelerinin önünde ana grubu beklemeye başlamamızla sonlandı yolculuğumuz. Grubu beklerken sıkılan kızlar yola oturup fotoğraf çekinmeye çalışırken, yanımdakilerle birlikte bizimde onlar otururken zıplayıp poz verme çabalarımız turistlere garip gelmiş olacakki bilindik atasözlerini söylediler; "what the fuck". O anki durumumuzu özetlediler.

Meryemana`nın evini görüp, mumuzu dikip, dilek çeşmesinden suyu içip, şaman inancı olan bir yerlere çaput bağlayıp dilek tutma inancının Hristiyanlığın göbeğinde ne aradığını sorgulayıp, Güney Afrika`dan ziyarete gelen siyahi arkadaşların kendilerine sike sike kabul ettirilen bir dinin vecibelerini yerine getirmek için bu kadar yol gelmelerine acıyarak baktıktan sonra servisimizin yanında turun ikinci ayağını tamamlamak üzereydik. Arabanın arkasındaki duvardan ötesinin mükemmel bir manzaraya sahip olmasını verdiği hırsla, %30 gibi bir eğime sahip olan yokuştan inmeye çalışan arkadaşların vazgeçip geri dönmesiyle inmeye çalıştıkları yerin sol tarafındaki mesire yeri masalarını görmemden sonra Seliyle birlikte koşturup merdivenlerden inip bilmem kaç yılından kalma duvardan atladıktan sonra; zaferimizi manzaranın göbeğinde fotoğraf çektirerek kutladık.


Bir sonraki durak; sınırsız yiyebileceğimiz açık büfe. Yine araba seçiminde, efes harabelerine girişte, Meryemana`nın evine girişte olduğu gibi yine en önde gidip yemeğimizi (en sevdiğim şey; karnı yarık, pilav) aldık. Açık büfenin sınırsız olmasından kaynaklanan hayvanlıktan sonra tesisin biraz ötesinde sigaralarımızı içerken bizim yarıla yarıla güldüğümüz bir olay aynen söyle gerçekleşti;

mEta: Ayber nerde kaldı masadaydı en son
Şakir: Çıkarken gördüm birşeyler deniyodu
5 Dakika sonra...
Ayber: Biz birşey aldık
Koro: Ne aldınız
Ayber: Kauçuktan yapılır
Koro: Ne ki
Ayber (cebinden kutuyu çıkartarak): Anti-m marka condom
mEta: Ayber bunu mu deniyodu lan az önce
Koro: Lan ahsudhausdhasdfasd
Emre: Giydikten sonra çıkıp aynada baksaydın
Koro: ushduaysduasghd
Doğukan: Sakız kutusu değil miydi lan o?
Koro: yusghdasgdasd

Recep İvedik 3 izleyerek o an bilmediğimiz ama son surağımız olacak Şirincedeyiz. Seli`nin daha önce gelip sarhoş olmasından kaynaklanan tecrübesiyle envai çeşit şarabı deniyebileceğimiz sarap reyonlarının en iyisine oturduk. Ödüllü üzüm şarabı(tavsiye edilir), karadut şarabı, böğürtlen şarabı, mandalin şarabı(tavsiye edilir), şeftali şarabı ve içinde bilimum baharatın olduğu sıcak şarabı küçük kadehlerde denedikten sonra; Hakan şarhoş olup garip garip hareketlerle bizi eğlendirirken, ortalama soğuk havada dışarı çıkıp kadehte sıcak şarabımızla sigarımızı bir güzel içtik. O sırada bizi takip eden 70 kişilik kafilede bizim oturduğumuz mekana geldi ve bugün yaklaşık 300 lira bıraktık mekana. Tabi bu başarının mimari Seli ne olduğunu tam anlayamadığımız birşeyle ödüllendirildi. Nargile içecek mekan ararken vurduk kendimizi Şirince`nin dağlarına.

Efes`te çekim yaptıkları sırada Basın Yayın okuduğu varsaydığımız elemanların aslında; Fatih Türkmenoğlu`nun hazırladığı Sahil Günlüğü programının kameramanları olduğunu anlayacında mala bağlayan adama atfen; kameranın önüne burda ne oluyor diye atlamak gelsede içimizden sonradan çok keşke dedik yapmadığımız için.

Sonra yuvarlanarak en aşağı inip, içtikleri eşantiyon içkilerle sarhoş taklidi yapan liselierin arasında eve döndük. Güzel gündü vesselam.

Celal Fedai...


"ŞİİRİ SAVUNAN YAZAR Türk edebiyatında şiirleri ve şiir üzerine yazıları ile dikkat çekmiş bir yazar Celal Fedai (38). Ali Ural'la şiir dergisi Merdiven'i çıkardı. İzmir'in Menderes ilçesinde edebiyat öğretmenliği yapıyor. 'Parmak ile Boyanmış' kitabıyla Türkiye Yazarlar Birliği 2005 Şiir Ödülü'nün sahibi."

Kendileri böyle önemli bir edebi başarıya sahipken, müdürün kaleminin sekmesi üzerine derslerime girdiği için tarifi imkansız mutluluklar içerisindeyim. Görüp görebileceğiniz en iyi öğretmen oscar`ı ilk dersinden tarafımca alkışlarla verilmiştir Celal Hocaya. 

Bir kısım liselinin gönlünü, Dinar Yolunda Devrilen Ford`un Şoför Ahmet İçin Yaktığı Ağıt - Can Yücel şiirini tahtaya öğrencisine yazdırırken;

Kız öğrenci: Hocam burda -okuduğum ama emin olamadığım- ne yazıyor?
Celal Fedai: İttin ursuzdun orospu çocuğuydun
Ö: Peki
Sınıf(Şaşkın): Lan.... Nıhahahhahahahaha

muhabbetinden sonra kazansada, benim için derse girdiğinden o yana kahramandı. Dış dünyada Muallim Naci`lik -benim bulduğum bir sıfat- yaptığından ötürü diğer yazarlardan fazla arkadaşı olmadığını, pek konuşmayı sevmediğinide söylesede, derste döktürüyor. Mesnevi- Mevlana tarzı anlatımıyla konudan konuya anlatıp öyle bir yakalıyorki sizi; haftanın 37 ders saati dinleyebilirsiniz. Sınav derdine fazla kapılmayıp;Yahya Kemal`in, Nazım Hikmet`in annesini götürme hikayesini dinleyebiliyoruz yada İlhan Berk`in Bodrum`daki evinin arka bahçesine yaptırdığı çalışma odasında kitap ayracı olarak tanıştığı güzel kadınların resimlerini kullandığını(Az önceki bilgiyi başka bir yerde bulamazsınız not alın).

Dedesinin etkisi çok büyük Celal Fedai`nin üzerinde. Ona verdiği dinsel ve kültürel eğitim şu an ki Celal Fedai`nin temellerini, sağlam temellerini, atmış. Celal hocayı sevmemin bir diğer nedeni ise; dedesiyle başlayan kendini geliştirme süreci sonunda yakaladığı bakış açısı, düşünme şekli. Zaman zaman farklı düşünsekte, kendileri gördüğüm en iyi öğretmen.

Mortal Kombat X ve diğerleri!

United Breaks Guitars Turkish Airlines makes advert

 

Video`nun çekilme amacı; "Kanada'lı gitarist gitarını kıran ve parasını ödemeyen havatolu şirketinden intikam almak için bir şarkı yazıyor."

Adam sesini duyurmak için bence garip bir yol izlemiş, şarkı yazmış, 9.5 milyon izlemiş amacına ulaşmış. Videonun altındaki durum ise gerçekten komik. Türk Havayolları büyük paralar harcayıp reklam işine girsede çalışanlarını kullanmayı bırakmamış durumda. Facebook üzerinden reklamlarını paylaştırıp, insanları manipüle etmeye çalışırken, yine çalışanlarını kullanıp bu videonun altına aksak ingilizceleriyle birşeyler yazdırmış. Daha fazla hayıflayamıyorum çünkü; bende reklamcı olmuş olsam, milyon dolarlar harcayıp reklam vereceğime, iki-üç adam tutar internet üzerinden insanları manipüle ederdim.

Sınav psikolojisi



İfşa etmeyi sevmediğim bişey olsada; üniversite sınavlarına hazırlanmaktayım. Hep hayal ederdim bende sınav psikolojisine girecek miyim diye, girdim oldu. Bazı zamanlar kendimi aciz hissetmemden öte her gördüğüm anlatım bozukluğunu yazım yanlışını düzeltmeye çalışmamda cabası.

Geçtiğimiz gün, en son 2005`te yenisi aldığım çerçevemi değiştirmek için doktora gittim -Seli`ye doktora gidicem demesem eve gittiğimde üşenip Diablo 2 yada Dungeon Siege 2(bu oyunları seçmemi de anlatırım bir ara) oynamaya devam edebilirdim-. Belli aralıklarla olduğu gözlük numaram katlamış ama bu sefer ikiye katlamış, kavanoz dibine doğru gitmekteyim. Nedense o gün benimle birlikte kayıt kabul kabuldeki hanım, yukardaki hemşire, gözleri kontrol eden doktor, sıra bekleyen hastalar gibi bir seri insan hayatından bezmiş, sıkılmış şekilde beklemekteydi, sanırsam dünya somurtma gününde dışarı çıkmışım.

Neyse konumuza dönüyorum; çerçevi seçtikten sonra gözlüğü almaya gittiğimde bir dizi kağıt imzalamam gerekti. Gözlüğü aldığıma dair kağıtlardan sonra karşımda ki emice birşey okuyacağını, benimde onları kağıda yazmam gerektiğini söyledi. Prosedür gereği birşeyler yazarken gerekli yerlere virgül, ünlem, noktalı virgül koyup, nesne eksikliğinden kaynaklanan anlatım bozukluklarınıda düzeltmeye çalışırken bulunca kendimi birşeylerin ters gittiğini anladım.

Umarım böyle devam etmez. Daha büyük bir dilek diliyorum; umarım en üstteki dayı gibi olmam

Bizi duyuyosan ses et

Tam olarak ne zaman gerçekleştiğini hatırlamasam da üzerimde t-shirt bulunmasından (siyah karenin altındayız) ötürü bir yaz günü olduğunu düşünmekteyim. Yine yapacak hiç bir şey yok Discovery Channellardan herhangi birini izlemekten bıkmış oturmaktayız. Sıkıntının doruğunda olduğumuz sırada arkadaşın abisinin kucağındaki laptoba pis pis sırıttığını görünce o ne olaki deyip yanına çömdük. Birkaç chatroullet vakası atlattıktan sonra bu arkadaşa rast geldik. Görüntü geldikten 10 saniye sonra nedensizce gülmeye başladı odadaki herkes, karşımızdaki arkadaşta gülmeye başladı, uzun süre karşılıklı gülüştük. Sonra birbirimizi neden değiştirdiğimizi hatırlamıyorum ama biz bu arkadaşı çok sevdik bilen gören tanıyan varsa adını söylesin ulaşmak istiyoruz ileri gidip fan clubını kurmak istiyoruz. Saygılar efenim.

Yeni hedefim hizmetli olmak

Doğum günüm gibi mutlu olmam gereken bi günde geleceğim hakkında planlar yapıp tasalanmamam gereksede; tesadüfen öğrendiğimiz bir olay içimize en azından içime dert oldu.

Okul aile birliği yönetimine seçecek adam bulamayınca annemi yardımcılığa seçmişler. Çalışmakta olan kadıncağızdan gerekli imzaları almak içinse müdür yardımcısı sürekli peşimde annene söyle gelsin imza atsın cümlesiyle. Üstünden birkaç hafta geçtikten sonra oda anlamış olacak ki annemin gelemeceğini, okul aile birliği kararlarının yazılı olduğu defteri bana verip evde imzalat gel dedi.

Annem bakalım neye imza atacakmışız deiye okurken hizmetlinin aldığı maaş ailecenek dikatimizi çekti baya büyük olduğu için çekmemeside mümlün değildi.

Resimden de gördüğün üzere hizmetlimiz tamı tamına 2.000TL maaş almakta. Askeri ücretin üç katı. Yeni mesleğe başlayan polis kadar. Astsubay maaşı. İşe yeni girmiş Sivil Havacı kadar.

Özetlemek gerekirse meramımı; ben hizmetli olacam arkadaş hiç kasamam üniversiteydi vs. vs.

Bir porsiyon peynir



Matbaada işimiz olması nedeniyle sürekli tost, yarım ekmek vb. şeyler yediğimiz mekanlardan sekip, matbaaya doğru yol aldık bu öğle arası. İşimizi halledip matbaanın yanındaki cafeye oturduk Seliyle. Biz gelene kadar siparişlerini vermiş olan arkadaşların gözlerindeki açlık bakışıyla ortaya yarım dana, ağzına elma sıkıştırılmış bütün domuz, içine leziz nohut taneler serpiştilmiş ağzınıza attığınızda derin zevkler yaşatan pirinç taneleriyle oluşturulmuş yemekler gelmesini bekliyordum kendimce. Çokta aç olmamanın verdiği rahatlıkla sadece çay söyleyip beklemeye, etrafıma bakınmaya başladığım sırada en aç bakan arkadaşın istedikleri geldi; önce bir sepet dolusu ekmek sonrada bir tabak dolusu siyah zeytin.

Canının çektiğini idda etsede başlarda sonradan parasının olmadığınıda itiraf etti. Zeytinleri ve ekmekleri gördükten sonra gayriciddi bir şekilde; peynirde söyle ekmeğine katık yapar yersin dememle birlikte garson yanımıza geldi ve;

Garson: Efem
Su: Peynir var mı acaba
G: Tulum, beyaz, kaşar?
S: Kaşar olsun. Ne kadar
G: İnce geniş bi tane 50krş
S: tamam öyle olsun

Hiçbirimiz "bir tane" kelimesine dikkat etmemişti halbuki az sonra olacakları tahmin etmeden.
Yanımızdaki yoldan geçen içinde atletli amelelerin doluştuğu minibüsün şokunu atlatmaya çalıştığım sıralarda garson ikinci kez geldi masaya doğru ve içinde kaşar olmasını beklediğimiz tabağı masaya gülerek bıraktı. Hepimizin kafasının tabağa dönmesiyle kahkahaların havada uçuşmaya başlaması bir oldu. Bir tane kelimesiyle gayet ciddi olan garson tabağın içine üst üste konulmuş 5 tane yarım iskambil kağıdı boyutunda kaşarı koymuş ve masaya getirmişti. Kaşar ve Suyla ilgili şakalar yapmaya başlasakta bir yerden sonra birşey bulamamaya başladık haliyle kaşarın boyutuna doğru orantılı şekilde.

O boyuttaki kaşarı arkadaşlarıyla paylaşma nezaketinde bile bulunan Su ise tahmin ettiğiniz üzere okula aç döndü.

Bu kısa hikayemizin ana fikri ise; liseli aç arkadaş.

Anne ben paranoyak oldum



Edebiyat derslerimize giren Celal Fedai`nin (adam boru değil ondan ismini verdim) hıyar yetiştirimiyle ilgili anlattığı anektottan sonra anne ben paranoyak oldum. Menderes/İzmir`de hıyar yetiştirmek isteyen nevi şahsına münasır bir çiftçimiz Mendereste şübesi bulunan tohum şirketine siparişi verir, şube siparişi Antalya`ya iletir, merkez şube tohumu İsrail`den satın alır. Alınan tohumlar ekiminden belli bir süre geçtikten sonra serada "çatur,çutur" büyürken rahatlıkla "dinlenebilir".


Kafam çevresinde çakan bir şimşekle daha önce önemsemediğim bir sürü şey hatrıma geldi. Patates tohumlarının adları; AGRİA - MARFONA - MARABEL -  LATONA - KONSUL - AGATA - COSMOS - WANGOGH - FABULO -   PROVANTE - LADY OLİMPİA - SYKLON - HERMES. (Birkaçının küçük veyahut büyük ünlü uyumuna uymasından başka Türkçeyle bir benzerlikleri yok.) Yerli üretici tarafından tercih edilen buğday tohumları; BEZOSTAJA,LANCER.


Adını telaffuz edemedikleri patates tohumlarını yıllardır kullanan Nevşehir ve Niğde yöresi çiftçisi (bknz: dayımlar, amcamlar) geçtiğimiz yıldan itibaren topraklarında patates ekimine izin verilmediği için başka bitkileri yetiştirmeye koyuldu. Neden bu tohumları kullanıyorsunuz sorusuna cevapları ise; kem,küm gak ve guktu. Bundan 5 yıl önce; bu hıyar tohumlarını kullanırsak toprağımız ölür diyen Menderes çiftçisinin toprağı geçtiğimiz yıl öldü. Tırları geri dönen domates üreticisinin domatesleri duvarlardan sekerken, Rus Devlet birimleri ithal yasağının nedenini ilaç kalıntısı olarak gösterse de, Rus kamuoyu "başka" şeylere yoğunlaşmıştı. Domatesin 20 Krş olduğu sıralarda Prens Charles ise, İntepe`den her ay satın aldığı domatesleri afiyetle yemekteydi.


KKTC`ye götürmek üzere hormonsuz domates arayan Tarım Bakanlığı yetkilileri ise durumdan gayet memnun görünüyordu o sıralarda. Çiftçim ise;  Ağrı`nın adını hatırlayamadığım bir köyünde kendi girişimiyle buğday gibi yörede yetişen tarım ürünlerinin yerli tohumlarına ulaşmış, atıl durumdaki kerpiç bir evde depolayıp kullanmaya başlamıştı. Yine o yıllarda Kayseri`de bulunan resmi bir kuruluşun yerli tohum üretmek için çalışmalara başladığını duysakta devamını getiren haberleri okuyamamıştık.


Topraklar ölüp, yerli tohumların yok olduğu, kusursuz daire biçiminde mandalinalar yediğimiz bu sonbahar aylarında Mehdi EKER; İsrail tohumları kullanmıyoruz diyerek, pazarın gazını almaya çalıştı.Türkiye Tohumculuk Endüstrisi Derneği bir ay önce İsrail tohumlarının pazar payı %5 diyerek traji komik açıklamalar yaptı. Bir dizi seyrek bıyıklının yaptığı açıklamalar ise olan oldu kes bir domates dedirtmekten öteye geçemedi.


Onca tohum haberi okuduktan sonra ise elimde duran kusursuz mandalina ve dolapta büyümeye devam eden hıyarları satın alırken aklımdan geçenler paranoyak etti anne beni.

Gençlerin Durumu Vahim

E-spor organizasyonumuza kızlardan oluşan Call of Duty 4 takımı aldık. Bu tür oluşumlar parmakla gösterilebilecek kadar az COD4`te. Sürekli aklımda olan birşeydi zaman zamanda girişimlerinde bulundum ama işi bitiren Orçun arkadaşımız oldu kendisini burdan birkez daha tebrik ediyorum.


Dünya`da COD4 için olmasada, Counter-Strike için female takımlar oldukça yaygın. Sadece female takımların yarıştığı büyük ödüllü turnuvalar bile mevcut. Her yerde olduğu gibi burda da kadınları cinsel obje gibi gösterip, bütün gününü pc başında harcayan abazaların cebinden paraya almaya çalışan beyinler oldukça fazla. En sağdaki ablaya bakarsak ne demeye çalıştığımı anlayabilirsiniz sanırım. Bomba kuracağı yeri değilde başka bir "şey" aradığı kesin. Bir bölümü manken bu oyuncuların, kendi başlarına oyuna başlayıp sonrada bu pozları vereceklerini sanmıyorum.


Female kadroumuzu dün akşam duyurmamızla beraber sitede hit patlaması yaşandı. Bir önceki günün yaklaşık 2 katı hit aldık. Onlarca yorum geldi. Gerçek değillerdir diyen çok oldu. Daha başka şeylerde diyenler oldu. Organizasyonumuza katılan heryeni takımımıza yaptığımız gibi female takımımızlada röportaj yapayım dedim. Diğer röportajlarda olduğu gibi resimlerinide istedim. Haberden hemen sonra yayınlarız onuda diye düşünürken, ağzından salyalar akan büyük bir e-sporcu topluluk görünce erteleme kararı aldım. 15-20 yaş aralığının çoğunlukta olduğu, bütün günlerini pc başında geçiren, balkona çıktığında uzun süredir güneş görmeyen gözleri kamaşan, üstüne dökülen yemek kırıntılarının küf tuttuğu adamlardanda başka birşey beklenmezdi zaten. (Biliyorum ki böyle değiller ama öyle davranıyorlar)

Aaa kız takımı diye çoşan arkadaşların ne beklediklerini anlamıyorum. Yan otobüsteki kızı kesmekten farksız yaptığınız şey. Demem o ki sakin olun kendinize gelin kızlarda rahat rahat oyunlarını oynasınlar.

Mim v1.0

Uzun bir süre önce sanırsam İzmir Rock`ın olduğu sıralar Baş Harfi Ğ tarafından mimlenmiştim. Cemo`nun mim görevini yerine getirdiğini görünce dayanamadım.

*Sizi mimleyen kişiyi blogdan tanıdığınız kadar anlatınız: Çevrede benden başka liselinin olması güzel bir duygu en azından kendimi yalnız hissetmiyorum. Olabildiğine neşeli, hayat dolu biri oldukçada hareketli, kıpır kıpır. Her ergen gibi anne,baba veyahut abisiyle problemleri var, küçük sorunları kafasına takabiliyor. Böyle neşeli olmaya devam ettikçe üstesinden gelecektir.Ailecek okuyoruz.




Aynı mimi;


Pixis
Cemre
8en-ex8
Telekinesis
StummScream


`e gönderiyorum.

Bknz: Ted Mosby



 Hayatıma biraz Ted Mosby tadı kataraktan; hayatımın aşkının Cerebral Bore`un solisti olduğunu düşünüyorum. Youtube`ta yayınladığı coverlarla ünlü olduktan sonra İskoç death grubu Cerebral Bore`a giren hayatımın aşkı Simone Pluijmers, grubuyla birlikte 2 albüm çıkarmış vaziyette. Az bir zaman önce yayınladıkları son albümleri ve klipleriyle büyük beğeni toplayıp, Avrupa`da turneye bile çıktılar. Türkiye`ye biri getirmezse prodüksüyon şirketi kurup kendim getirebilirim. İskoçya yada Çek Cumhuriyetinede taşınabilirim sorun olmaz. Kulağıma gelenler: Çelik - Hercai (Gel yarim ol sevdalım ol dertlerimin dermanı ol Som)








Ceberal Bore`un Türkiye`de benden başka kimse tarafından bilinmesini istemeyerekte kendi içimde çelişiyorum. Burdan kendime öpücekler gönderiyorum

Mortal Kombat X detaylandı!

III. İzmir Rock Fest İlk Gün

Evde uzun bir süre oyanlandıktan sonra ilk konserin resmi başlama saatine 1 saat kala otobüs durağına gelebilmiştik. Metro`ya mı binsek otobüsle mi gitsek diye büyük şehirin bütün imkanlarını kullanarak düşünürken, bildiğimiz yoldan şaşmadık gelen otobüse balık istifi binip daha sonrada metro kullanaraktan Bornova`ya ulaştık. Yanımdaki arkadaşın daha önce gittim buraya biliyom yolu sözüne güvenerekten yavaş yavaş gitsekde aynı sokağı ikinci geçişimizde yanlış yerde olduğumuzu fark edip taksici abiye sorma joker hakkımızla mekanın önüne gelebildik.

Oldukça geç kalsakta Noxx`un önüne geldiğimizde ilk grup (Eve geldiğimde öğrendiğim üzere DreamForge) sound-checklerini bitirmiş, ilk şarkılarına başlamışlardı bile. Arkalardan bir masa bulup ortama ısınmaya, ter atmaya başladık. Ortamın akustiğinden kaynaklanıyor olacak ki DreamForge`un solisti sesini yükselttikçe tiz ses beynimizi yiyordu. Onun haricinde başarılı bir performansla sahneden indiler

Beklediğim gruplardan The Trusted sahneye yavaş yavaş çıkarken bizde ön taraftaki yerimizi aldık. Kendi şarkılarından Kill With U.S.ve Roadblocks ile seyircileri coştursada istediğimiz pogoyu bulamadık. Sahnede eğlendikleri çok belliydi grup elemanlarının. Gitaristin cebinden telefonu çıkartıp; "anne konserdeyim sonra arıyacam" demesiyle mekanda kahkahalar. Hele ki Kaan Dinçer`in "evet arkadaşlar bir cover ile performansımızı bitireceğiz" demesi üzerine seyircilerden biri; "kendinize bağladınız coverları kendinize" demesi salondaki az sayıda da olsa "MHP"`lileri güldürdü. Hatta kahkaha bile attırdı. Bunun ardından grup muhteşem Redneck coverıyla performanslarını tamamlayıp diğer konserlerdeki pogolara karışarak uzaklaştı.



Bir sonraki grup İzmirli Harcorecular Mosh Pit Project`ti. Sahne önününü The Trusted`da ısıtmaya başlayan harcorecular, Mosh Pit Project`in sahneye çıkmasıyla pogodan başlayıp circle pit`e dayanan seriyle performanslarını tamamladılar. O sırada ben MetalTR`den Kerem abinin yanında, Insistence elemanlarının arkasında olan biteni izlemekle meşguldüm. Bir ara Insistence`ın bassçısı ve vokalide pogoya dahil olup ortalığın tozunu aldılar. Harcore`dan uzak olduğum için hangi şarkıları ve coverları çaldıklarını tam bilemesemde ehil birinin yardımıyla sonraki günlerde setlistlerinide buraya ekleyebilirim.





Son zamanların en iyi gruplarından Insistence, yaptığı sound-cheackle az sonra olacakları haberdar ediyor gidibiydi. Arka tarafta masaya yaslanıp tek başıma biramı yudumlarken, otobüse binmeden yarım saat kadar önce reddedilmenin verdiği acıyla Insistence`ın performasını sadece izledim sorsanız hiçbirşey hatırlamıyorum başka diyarlardaydım o sırada. Dalıp gittiğim sıralardan birinde; iki arkadaş şakacıktan tam önümde pogoculuk oynuyordu ki biraz yapılı olanı sıska olanına hokkalı bir omuz geçirdikten sonra sıska olan benim masaya doğru savruldu, kendisiyle birlikte benim dibine geldiğim birayıda savurdu. Neyse çokta önemli değildi bira ama arkadaş uzun bir süre karaciğerini tuttu. Kısım kısım yakaladığım yerlerde ise yeni vokalin sesine hayran kaldım. Scream`de yeteneği tartışılmaz. Bateristin bir vuruşu kaçırması haricinde kusursuz bir performans sergileyip, seyircileri coşturmayı bildiler.



Veeeee gecenin en beklenilen grubu Blacktooth sahnede yavaş yavaş yerini almaya başladı. Tabiki bende en öndeki yerimi kaptım.  Orcan Kolonkaya, Dime serisi gitarıyla sound-check yaparken biz çoktan gitmeye hazırdık o bile yetmişti bize. İlk şarkıyı headbang yaparken kaçırdım. Walk coverlarıyla bütün salon çoştu. O sırada vokalin seyircilerden birine uzatmaya çalıştığı viskinin bir kısmı, daha sonra yarım kola kutusu sahne önünde duran hırkama dökülsede ne önemi vardı Blacktooth konserinde. Tuna Vural Drink Drive Go To Hell albümünün myspace adresinden download edilebilir olacağını duyurduğu sıralarda arkamı dönüp seyirci ne durumda diye bakarken, artizimi farkettim.(Artizim; Arch Ravens`in vokalidir kendisi, dişi olmasına rağmen sahip olduğu bural vokal kendisine hayran bırakır beni). Artizimle headbang yaptığım sıralar geceninde en eğlendiğim dakikalarındandı. Grup ne çalsak diye kararlaştırdığı sırada Domination istenmesiyle şarkının sadece başı çalınıp seyirciyi özelliklede beni heyecanlandırdılarsada vazgeçip, benim bağırmam üzerine" 5 Minute Alone" çalmaya başladılar.

                             İki omuz arasından göürenen eli kalkık çocuğun yanındaki bendeniz

Drag The Waters çaldıkları sırada kendimi tutamayıp sahneye atladım, arkadan gelen birkaç kişiyle daha sahnede headbang yapmak sanırsam hayatımın en unulmayacak sahnelerinden biriydi. Blacktooth  Iron Clad çalmaya başlayınca herkes bilirki Wall of Death zamanıdır. Yerlerimizi aldık, hayvanlık derecemizi bağırarak artırdık ve baterinin giriş ritimlerinden sonra sağ omuzumda ağrılar ve göğsümde ezilmeler oluştu. Blacktooth`un 2x muhteşem performansından sonra herkes bitik durumdaydı. 20.00`a kadar dışarıya çıkışın yasak olduğu mekanda kendimize kuytu bir köşe bulup dinlenmeye başladık sonraki 2 konser için enerjimiz kalmamıştı.



Dinlenmeye çalıştığımız sırada Moribund Oblivion sahneye çıksada seyircilerin bitkinliği dolayısıyla sahne önünde en fazla 10 kişi vardı. Bahadır Uludağların çağırmalarıyla sayı artsada beklenilen hareketliliği yakalayamadı seyirciler. Time to Face ve K.İ.N albümlerinden şarkılardan sonra en beğenilen şarkılarından Kayboldum`la kapanışı yapan grup beklediği ilgili alamasada İzmir`in Türkiye`de ki en kaliteli Metal kitlesine sahip olduğunu belirtmeyi ihmal etmedi.





Sabah yediğim ekmek arası kaşarla - tost değil bildiğin ekmeğin arasına kaşarı sıkıştırıp çıkmıştım- saat 8`e kadar bekledikten sonra kapıdan geri dönebilmek kaydıyla çıkabileceğimizi öğrendiğimde sevinç çığlıkları atmamak için kendimi zor tutuyordum. Mekanın hemen yanındaki yerden yemek yerine aşağıda dönerci felan vardır diye yanımızdaki arkadaşın bizi sürüklemesiyle ayak üstü Bornova Büyük Park turuda yapmış olduk. Tekrar geri döndüğümüzde ise az önce önünden geçtiğimiz mekanda dönerde yapıldığını farkettik. Daha önce kokoreç yemeyen arkadaşa burdan aduketler yolluyorum. Oturup ekmek arası martı etlerimizi yerken, kapıda başlayan kavga çok büyümeden engellendi. Bunun üzerine olacak ki iki ekip arabası barın karşısına geldi, polisler inip sohbet etmeye başladı. Onlar sohbet ederken 10 metre ilerinde başka bir kavga çıkmış, kavga esnasında sanat eseri niteliğinde atılan yumruğun sesi iki sokak aşağıdan bile duyulmuştu. Bunun üzerine bile polisler yerlerinden oynamazken kavganın yatışmasıyla her zaman olduğu gibi tamam hadi ayrılın demeye geldilar. Tam o sıralarda Festivalin Headlinerı Suidakra sahneye çıkıp ilk şarkısını söylemeye başlamıştı.





İlk şarkılarında seyircinin büyük bölümünün dışarda olmasından dolayı ikinci şarkıya geçişte tekrar hoşgeldiniz deyip çalmaya başladılar. 10 üzerinden 11 puanlık performans sergilemelerine rağmen benimde içinde olduğum büyük bir grup şiddetli boyun ağrıları çektikleri için gruba çok eşlik edememiş olsada sahne önündeki grup iyi işler çıkardı. Grubun seyirciyle etkilemişi mükemmeldi, şarkılara bizi dahil etmek için ellerinden geleni yaptılar tabi karşılıksız kalmadılar. Enstürümental şarkıları Dead Man's Reel`da benim önümdeki herkes grupla birlikte headbang yaparken bir konserde görebileceğiniz en iyi görüntülerden biri oluştu. Neredeyse her şarkıda alkışladık yada ritim tuttuk. Bununla yetinmeyen grup bir ara önde duran arkadaşlarında göğüslerinide kullanmalarını istesede pek karışılık bulamadı. Diğer gruplar gibi SuidAkrA`da İzmir seyircisiyle ilgili bir yığın övgü yağdırdı. Bu övgülerin önemli kısmınıda sahnenin önünde neredeyse bütün şarkılara eşlik eden SuidAkrA fanı topladı. Grup performansını bitirdikten sonra 2 şarkı daha çalmak isteyince organizasyonun belkide tek yanlışı yapılmış oldu. Suidakra gibi bir grup sahneden indirildi -kendi kaanatim büyük yanlış yapıldığı yönünde-.

After Party`e kalmadan evimin yolunu tuttum. Hayatımdaki "Legendary" günlerden biri oldu.

Insistence: İzmir seyircisi çok iyi hayran kaldık dünkü performansınıza
Blacktooth: İzmire ikinci gelişimiz yine çok iyi bir seyirci var
Moribund Oblivion: Türkiye`nin en iyi metal kitlesi İzmir`de
SuidAkrA: Türk seyirsicisini beğendik özelliklede İzmir`dekileri
Mükemmelsiniz dostlarım
Baş parmakla çok iyisiniz hareketi.

*Fotoğraflar Berat Benli`ye ait

Amelelikten başka bişey değil


Liselinin hayatı zor. Zor olmasa bile zorlaştırıyor. Kermes yapıp, para toplayacağız okul için dedi okuldaki statü sahibi kişiler, el mahkum kabul ettik. Bunu duyan Doğukan; bizde gitarları getirek hocam hava olur dedi. Hava olur demedi ama demek için can attığı belliydi. Bir an benim içinde güzel olur gibi göründü, tamam bende getiriyim dedim. Doğukan kişisi popüler şarkılara çalıştığı için zorlanmasada bendeniz Slayer, Pantera vb. çalıştığım için karşılaşacağım sonu tahmin edebiliyordum. Neyse birkaç şarkı baktıktan sonra sırtlanıp gitarı yol aldım.

Bütün şarkılar Z için dedikten sonra çalmaya başladım. Duman-Senden daha güzel, Duman - bebek, Duman - bu akşam, pinhani - Hele bi gel, Yavuz Çetin - Yaşamak istemem, Oyun havası , Death - voice of soul, Slayer- South of heaven, Slayer - Black magic, Pantera - Domination, Pantera - Walk bir bölüm, Kreator - World anarchy çalınabilen yere kadar. Şeklinde setlist oluşturmuştum kafamda. Başlarken liseliler mutluydu hatta eşlik etmeye çalışanlar bile oldu. Yavuz Babaya gelince bir yerden tanıdık geliyor bu şarkı bakışları, Slayer`a geçince bu ne ki hacıya dönüştü. Duman`dan başka bir halt dinlemeyen bebelere Slayer aşılamaya çalıştığım için gayet mutluydum o dakikalarda. 20 dakikalık zamanım dolunca belkide aşınca Doğukan Bassla çalmaya başladı. Beni dinleyen azda olsa var iken Doğukan`ın durumu daha kötüydü. 15 kiloluk amfi elinde, koca bass gitar sırtında kilometrelerce yol tepip umduğunu bulamayınca daha fena oluyordur durumu. Üstüne sadece erkekler dinledi bizi tek tük kız. Umduğumuzu bulamadık anlayacağınız.


Çemkirme bölümü: Lise hocalarıda liseli gibi düşünür olmuş arkadaş; aynı sırada oturuyoruz, gitar çalarkende adı kolumda yazılı diye Seli ile aramızda birşey mi olmak zorunda.

Geliş daha beterdi; şemsiye elimde, gitara yaşına girmemiş bebek tutar gibi sarılmışım, yağmur altında gölcüklerden atlıyorum. Elimdeki gitarı almak için aç kaldığımdan ötürü, her kılıfa düşen damlada içim parçalanıyor, ağzıma çürük elma tadları gelip gelip gidiyordu ki dolmuştan indiğimizde yağmur durmuştu. Koşarakta eve ulaştığımda sol omuzumda acı, sağ işaret parmağımda A telinin izi, kafamda az sonra gideceğim etütün sıkıntısı vardı.

e-Sporcu Trollere sesleniyorum



Burası da ulusa sesleniş mekanıma döndü ama bu arkadaşlara başka bir yerden ulaşamıyorum. Daha önce e-spor nedir ne değildir vs. onları anlatmıştım oraları geçip son günlerde beni deli eden mevzuya dalmak istiyorum.

Aslına bakarsanız çektiğimiz bu çilenin tamamıyla sorumlusu biziz. Bazılarının yaptıkları iş hakkında en ufak bir fikri bile yok. İsveçliler böyle para kazanıyor, İngilizler böyle yardırıyor derken dönüp kendimize hiç bakmıyoruz(Stummscream için uyarı geçiyorum; takımlarda arkadaşlık ön planda geyiğini birçok kez duyduk oraları atla bu sefer). Olay güçlü yada güçsüz bir ekibe sahip olmakla da değil tamamen işbilmezlikle ilgili. Türk takımlarının karşısına 100 kere çıkıp 100ündede yenilecek, onlarca sponsora sahip bir sürü takım var. İlk aklıma gelen iQpad yenilmediği takımımız yoktur heralde. Bu adamların bizden ne farkı var?


Gevurlar yıllar önce profesyonellik seviyesine gelip, çevrelerindeki ortamı, şirketleri vs. kendilerine çekecek duruma getirmişler. Bunu da bol katılımlı turnuvalar düzenleyerek, lan gamelerde patlama yaparak, takip edilen oyun portallarıyle gerçekleştirmişler. Bu saydıklarım yada şu an aklıma gelmeyip sayamadıklarım semirmiş para babalarının iştahını kabartmış haliyle. Ayda 1.000€, 800€ maaş alıp Avrupa`nın yarısını hatta Çin`i, Kore`yi, Dubai`yi gören adamlar kastırmış kendilerini güçlenmiş.

Türkiye`nin durumuna bakıyoruz;

Bugüne kadar konuştuğum herkes bu olaylardan şikayetçi, birşeyler yapılsın artık diyerekten bağırıp çağırıyolar. Herkesin bu konu hakkında bir fikri var ama icraat yok.

Dünya`da milyonlarca üyesi olan ESL gibi bir platform geçtiğimiz günlerde Türkiye`de de faliyet göstermeye başladı. 6 farklı oyun dalında turnuvalar ligler düzenliyor. Counter-Strike için düzenlediği son turnuvaya 5 takım başvurmuş, Call of Duty 4 için düzenlediği 16 takım kotalı turnuvaya 15 takım iteleyerek girmiş durumda. OyunGuru gibi Türkiye`nin en çok takip edilen oyun portalının destekleriyle geçtiğimiz yazıda Dünya rekoru kıran turnuva olarak bahsettiğim DreamHack Winter Türkiye elemlerinin bir ayağına sadece 4 takım katılmış, online elemelerinde ise bu rakam 6`ya yükselebilmiş.

Yine ESL`ın sonucunda ödül olan COD4 Ligine sadece 20 takım katılmış durumda. Katılmayan takımların bahaneleri ise saç baş yoldurtacak cinsten;

-Nasıl olsa HWA bu ligide kazanır. Bu yüzden bir girmeyelim. HWA gitsin Avrupa`da oynasın buraları bize bıraksın.

Sadece birinciye ödül olsa anlanılabilir bir serzeniş olsada 2. ve 3.`ye ödül var turnuvada durum böyleyken arkadaşları anlamak mümkün değil.

Bunların haricinde Türkiye`de her gün küçük çaplı turnuva düzenlenen siteler açılıyor. Tahmin edebileceğiniz üzere bu küçük çaplı girişimlerde istedikleri sonuca ulaşamıyor. Bunların nedeni de; bu turnuvaya girsek ne kazanırız. Ne kazanırsınız;

- Prestij
- Tecrübe
- Somut başarı

Bunların ilk ikisi sizin daha güçlü bir takım olmanıza, o çok korktuğunuz HWA`yı yenebilecek seviyeye gelmenize yarar. Sonuncusu ise benim açımdan daha mühim; takımlaırn seviyelerine göre girebildiğiniz turnuvalarda, turnuvalara başlarken hazırlanan torbalarda, sponsorlarla yaptığınız görüşmeler sırasında, elinizde bulunan somut başarılar sizin için hayati başarı taşıyacaktır. Siz kimsiniz sorusuna; biz bu bu turnuvayı kazanan takımız demek mi daha dikkat çekicidir yoksa güçlü bir takımız ama başarımız yok demek mi daha dikkat çekici olur siz karar verin.

Demem o ki Türkiye belirli bir seviye gelmediği yada oyuncuları tarafından taşınamadığı sürece gevurlara hayran hayran bakmaya devam edeceğiz buda böyle biline. Umarım ülkemin trolleri anlamıştır.

Son olarakta COD4 için birkaç turnuva adresi veriyimde belki birşeyler dank ederde katılıp oynamayı denersiniz;

http://www.esl.eu/tr/news/128083#/tr/cod4/5on5/ladder/

http://turnuval.com/

http://xcodemultigaming.ace.st/

http://www.gameekstra.org/

http://www.esportsheaven.net/?page=tournament

Tek gecelik turnuvalarıda buradan takip edebilirsiniz;
http://www.tek-9.org/forum/call_of_duty_series-46/call_of_duty_4-13/onenightcups_-_cups-29471.html?page=20

Anılar v2.0 -Aşk Mektubu-



Günlerden bir gün yine Muştayım. Hiçbir cinsel dürtümün olmadığı , pipimi sadece işemek için kullandığım zamanların birinde; 5. sınıfa geçmişim. Dile kolay 5. sınıf, bıraksalar okulu bitirecem o kadar büyümüşüm. Bulunduğu yapının en büyüğü olmanın verdiği havaynan ortalıkta dolaşırken, gömleğimin içine giydiğim yakalı siyah badiyle ortalığı yakıp yıkıyorum. Yüzümde "toza karşı alerjim" olmasından dolayı hakim olan hafif kırmızılık(Seli bunu sevecektir), 10lu yaşlardaki bedenime ayrı bir seksepalite katıyor tahmin edebileceğiniz üzere. Kara çocukların içinde sarışın, mavi gözlü olmamı saymıyorum bile.

Yeni sınıfta örtmen masasının hemen önünde, bir sıraya 3 en zeki öğrenci oturtulmak şartıyla sıralanmışız. Kahretsinki 11 yaşındayken zeki olmak çok zor, böyle ayrımcılığa tabi tutulup, en önde sınıftan ayrı 3 kişi oturmak zorunda kalıyorsunuz. Çok zor zamanlardı azizim.

Adanalı rockçular çıkmış o dönem, Murat Kekilli favorim(Bunuda akaan sever). Kral TV`de Duman, Herşeyi Yak ile çıkış yapıyor felan bende nasıl rockçıyım o zamanlar . Nasıl coolum, nasıl coolum anlatamam bro.

Güneşli bir Muş sabahı bahçede volta atıyoruz , bir dişi yanaştı bana doğru usulca; elindeki kırmızı güllü zarfı göstererek birşeyler söyledi ama duymadım, belkide duymak istemedim zarfa odaklanmıştım bütün bedenimle. Bunu Fatma gönderdi kısmını anlayabildim ama şaşkınım ne yapılır bilmem aldım elime zarfı çalan tenefüs ziliyle birlikte. Sınıfa doğru ilerlediğimizde; Fatma kim diye sordum yanımdakilere. Kimse bilmiyor, seksi bedenim komplayamı mağruz kalıyor yoksa. Anlayacağız.

Yavaş yavaş sınıfa doğru ilerlediğimiz sıralardan birinde piçin biri elimdeki mektubu alıp, her zaman okulun bir taraflarına sıkıştırılan halk eğitim merkezlerinin birinin önüne gitti. Zarfı açtı. Şöyle güzelsin mEta, bu kadar iyisin mEta, sana böyle böyle duygular besliyorum mEta küçüktürüç Fatma. Benimle çıkar mısın. Tamamen affalamış ve x2 kızarmış durumdayım. Olayı hala kavramış değilim. Olayı bir tek ben kavrayamamış olacam, örtmen girer girmez; mEta`ya böyle böyle bişey geldi çığlıkları atılmaya başlandı. Örtmen mektubu okudu, bana doğru baktı, tekrar mektuba baktı, bir daha bana doğru baktı ve çıktı gitti.

15 dakika sonra beni dışarı çağırdı; yan sınıfın sınıf örtmeni din kültürcü ve bizim Niğde`li Fatmayı almışlar aralarına vuruyolarda vuruyolar. Bu yaşta böyle şeyler olmaz tarzı verilen öğütlerden sonra mektup yırtılıp çöpe atılır, bebeler sınıfa gönderilir. Demokrasi felan hak getire belki ben kabul edecektim arkadaş öyle yırtıp attınız hemen mektubu peh!

Çıkışta usulca yanıma gelip özür diledikten sonra Fatma`nın yüzünü, ayakbileğini olsun, ensesini bir daha göremem ama mektubun parçaları uzunca bir süre defterlerimin birinin arasında saklı kalır.


Doğum Günü Hediyesi: Kask

Mayıs ayından başlamak süretiyle 3,2 ve 1 ay arayla gerçekleşen doğum günü ritüelleri benim için dün akşam bitti.

Son doğum gününde ne alacağımız hakkında ise son düzlüğe girene kadar hiçbir fikrimiz yoktu. Geçen doğum günü hediyesi yazısında "vibratör alak, vibratör nıhohaghasdasdsad yok yok şişme karı alak hohoho" şeklinde tepkiler verebilen arkadaşın doğum günü olduğu için bir an olsada aynılarını düşünmedim desem yalan olacak. Karasızın karasızında olduğumuz anlardan birinde, ne alsak içerikli msn konuşmalarından bilmem kaçıncısında;


Arkadaş: Kask alak
mEta: Ne kaskı lan
A: Kipa`da var ya la ondan
m(içine sinmez şekilde): Peki olur

O sırada Z ile muhabbet etmekteyizdir, kendileri klasik hediyelerden yana olsada ilham perim (her yazıda yavşamak gibi olmasında zaten ondan periden başka bişey olmaz yıhyıh) olup kaskın üstündeki şeyleri dank ettirmiştir. Son gün gidilir "Nazi kaskı" bensiz alınır. Bende bir sonraki gün dergi çıkarma işinden muhabbetimizin olduğu matbaaya gidip kaskın üstündeki materyalleri sticker kağıdına bastırtırım.


Düz zemine adam akıllı yapışan stickerlar, oval yerlere geldiğinde son çıkartmaya başlayıp, düzelsin diye abanmaya başladığımızda kısım kısım soyulur. Neyseki bitilir kutuya konulur, klasik buluşma mekanımızda buluşur. Doğum günü çocuğu "gel öpüjem" diyecek kadar içmiştir ammavelakin bilinci açıktır.

shit out of me`yi evinden almak için bulunduğumuz muhitin sakin sokaklarından yürürken, nazi kaskının üstünde Chuk Schuldiner gören yörem halkı tip tip bakıp, arkamızdan küfür etmeye bile başlar. O sıralarda doğum günü çocuğu kaskını öpüp; "lan çok güzel olmuş","çok ciddiyim kötü olsa söylerdim","bu kadarını beklemiyodum" gibi tepkiler verip bizi şaşırtsada kafasının güzelliğine bağlayıp, yolumuza usulca devam ederiz. Hala tip tip bakışlar devam etmektedir hatta "kafadaki güzelmiş demir mi o" diyenlerle bile karşılaşırız.



Herhangi bir planımız olmadığındna ötürü uzunca süre düşündükten sonra hemen solumuzda kalan mekana oturup tatlı yemeyi kararlaştırırız. Önden kafasındaki kaskla doğum günü çocuğu girer garsonlar şaşkın, müşterilerin bir kısmı şaşkın yada ne ayakgillerden. Dışarda tenha, müşterisiz, rüzgar almayan yerlerden birine otursakta sürekli bir garson gelip kaska bakıp gitmektedir -bi siktirin la-. Yanımıza gelmeyi düşünen müşterilerden biri kasktan olduğunu tahmin ettiğim üzere bizden en uzak yere çömelir hatta koşarak çömelir. Gırgır şamata devam ederken; doğum günü çocuğu "BUGÜN AYIN KAÇI" diye sorarak bizi bizden alır hala gülmekteyim.

Çıkışta kask benim kafamdadır, kavşaktan dönmeye çalışan şoförlerden birinin gözü bize takılır, benim gözümde ona takılır bir süre bakıştıktan sonra kızdığını sezdim kaslı amcanın gazabından götüm götüm kaçmaya çalışsamda başka gözler hep kasktadır yapacak birşey yok. Gaziemir kaska zindan.

Gece, shit out of me`nin odasında doğum günü kaskının konseptinin 5-10 katı güzellikte hazırlanmış dolabının önünde içilen nescafelerle biter. Her doğum günü gibi bundada eğlenilmiştir.

Doğum günü ritüelleri benim için bitsede, son doğum günü Kasım`da bendenizin. Her ritüeli sevmediğim gibi bunlarıda sevmemekteyim anlıyacağınız benim için kaska sticker yapıştıracam diye amele işlerine girmesinize gerek yok.

Yüzyılın buluşu: Pofuduk Terlik



Dilini çıkaran bi tip var adı herneyse artık quantum demiş cart demiş curt demiş geçicen bunları arkadaş, quantum ayaklarımı ıstıyor mu? Yok. Okundukça anlaşılmasın diye ortaya atmış sanki kuramı.

Bak pofuduk terliklerime; eve geldiğimde kapıda bekliyo, masum masum bakıyo, üstüne bide ayaklarımı ısıtıyo. Havaların en sevmediğim demlerine girdiği şu dönemlerde en sevdiğim şey bu dünyada pofuduk terliklerim. Söyleyin o Alman`a adam olsun adam. İbret-i Alem olsun diye bunların dilini dışarı çıkaran versiyonlarından da alıcam.

Ayrıca bu ikiliye isim aramaktayım, varsa isim babası olmak isteyen hodri meydan.

Yenecem seni İzmir Rock Fest


mEta: Ben konsere gidecem, ben konsere gidecem (bknz:)
mEta`nın babası: Ne zaman?
m: 16 Ekim
mB: Dershane? (kızmaya başlar)
m: Dershaneden sonra konser akşama gelicem
mB: Cumartesi olsun bakarız
m: Yarın gidip alacam bileti (Koşarak yatağa yönelir)


Ozzy ve Scorpions konserlerine gidemeyip boynumda bir büküklük oluşsada sevgili Emrah severler, telafi edecem. Dershane, sınav vs. bilimum can sıkıcı şeylerin kaygısıyla kombine bilet alamasamda; 16 Ekimde Blacktooth`un sahne alacak olması benim için yeterde artar. The Trusted`ın da Lamb of God coverlarını bekliyoruz. Konserin ilk günüyle ilgili kritiğimi merakla bekleyin.

16 Ekim Cumartesi

Suidakra
Morıbund Oblivion
Black Tooth
Karakedi
Apsent
Mosh Pit Project
The Trusted
Abrogate

Sosyal paylaşım ağlarında biletler hakkında yapılan reklamların ardından kafamda neler canlandırarak Wizard`dan içeri girdim. Üstümde lise üniforması olmasının verdiği tedirginlikle içeri doğru yönelsemde dükkanda onlarca liseli olduğunu görmek içimi rahatlattı. Kasaya doğru yönelip şu güne bilet dedikten sonra elime bir zarf tutuşturdular, üzerindede mürekkeple damgalanmış şekilde Pan Promotions ve Tek Günlük yazıyodu. İlk şaşkınlığı atlattıktan sonra zarfın içini açtık; 10 kuruşluk sakızlardan çıkan çıkartma misali küçük kare birşey çıktı. 1 saat sonra yanımdaki arkadaş hala onun yapıştırılacak bir malzeme olduğuna inanmaktaydı. Umarım biletlerle ilgili bir sorun çıkmaz

e-Spor e-Spor olalı böyle çile görmedi



Yukarıda "İş Güç" kısmındada görebileceğiniz gibi şu an Türkiye`nin en önemli e-spor takımının yöneticilerinden biriyim. Neyki bu e-spor diyenler için;

"Sanal dünyanın olimpiyatlarıda diyebileceğimiz elektronik sporlar, dünyada geniş bir ilgi kitlesine sahiptir. Ülkemizde internet kullanıcısı olan 15-25 yaş arası büyük bir kesimin ilgilendiği elektronik sporlar, her ne kadar internet denince akla gelen facebook veya MSN'nin dışında bu yaş aralığındaki insanların hem sosyal bir çevreye sahip olması, hemde yeteneklerini sergilemesine yardımcı olan bir alandır. Elektronik sporlarında dünyada ve ülkemizde ne kadar takip edildiğini anlamak için, www.tek-9.org , www.cadred.org , www.oyunguru.com, www.wasp.gen.tr sitelerine göz gezdirmeniz yeterli olacaktır."

Biraz daha ayrıntıya inecek olursak; Counter-Strike, Call of Duty 4 gibi oyuncuların internet üzerinden "profesyonelce" oynanmasınıdır e-spor. Yurtdışında profesyonelliğe para kazanma anlamı yüklenirken, canım ülkemde maddi destek olmadığı için profesyonel düşünme anlamı yüklenmiştir ilk cümledeki tanıma.

Benim/bizim çilemizde bu noktada baş göstermeye başlıyor. Tamamen profesyonelleşme çabasıyla hayata geçirilmeye çalışılan faliyetlerin sonu her seferinde paraya dayanınca bize sadece gevurlara bakıp iç geçirmek kalıyor. Türkiye`de dönemesede Dünya`da bu endüstride dönen paraların haddi hesabı yok. Örneğin; Hollanda`da yaşan bir Türk, COD4`ün yeni çıktığı sıralarda Hollanda`lı arkadaşlarıyla önemli bir turnuvada galip geldikten sonra Dünya`nın en önemli e-spor takımlarından SK-Gaming , kendilerine katılmaları için transfer teklifinde bulunmuş ve hala inanamadığım teklif onu takip etmiş;
  • - Ayda 800€ ( Yıl 2007 euro kuru 2.5 civarlarında o zaman neredeyse babam kadar maaş)
  • - Son çıkan donanımlarla yeni bir bilgisayar
  • - Takımın forması
  • - Takımın Pantolonu
  • - Takımın Ayakabbası
  • - Takımın Mouse padi, mouseu ve klavyesi

Counter-Strike oynayan ABD vatandaşı arkadaşlar ise katıldıkları Lan Gamelerden bugüne kadar 1.000.000$`dan fazla ödül kazanmış. Türk takımları için en büyük sorun, nedir bu Lan Game?

Lan Game; İlki Quake için İngiltere`de düzenlenen Lan Game organizasyonları, internet üzerinden oynanılan oyunların (Call of Duty 4, Counter Strike, StarCraf vb.) oyuncularının kapalı bir mekanda bir araya gelerek, oyunları lan bağlantısı üzerinden oynamalarıdır. Buradaki amaç ise; bütün oyuncuların eşit koşullar altında oynayarak, gerçek güçlerini göstermeleridir. Bu organizasyonlara ilgi gün geçtikçe artarken, İsveç`te düzenlenen DreamHack`e sadece oyuncu olarak 11.060 kişi katılarak bu alandaki rekor kırılmıştır. 

Sitemizde yayınladığımız son haberlerden birindede yer alan Avrupa`nın en iyiler sıralaması, daha önce Hollandada katıldığımız Crossfire Intel Challange gibi turnuvaların sonuçları baz alınarak yapılır. O listede sıralanan takımlardan bir kısmını yenmiş yada başa baş mücadeleler vermiş durumdayız. Bugüne kadar listeye giremememizin tek nedeni paramızın olmayışı.

Nerde Bu Para?

Avrupalı takımlarının sponsorlarının neredeyse hepsi bizim ülkemizdede faliyet göstermekteler. Bu şirketler sadece oyun sektörüyle ilgili olanlar değil Danimarkalı bir takımın sponsoru Metal İşçileri Sendikası, İsveçli bir takımın sponsorlarının arasında Çanta üreticisi bile var. Ülkemizde ise yukarda anlattıklarımızın 3-4 katı ayrıntılı şekilde hazırladığımız maillere ise cevap veren bile yok. Daha kötüsü; Bahar aylarında bankaların yıllık karlarının açıklanıp, krizde Türk bankacılığı patlama yaptı patlama çığırtkanlığının yapıldığı sıralarda en çok kar açıklayan özel banka Akbank`a mail attım yine. Gelen cevap ise; yeterli bütçemiz yok. 1.000.000.000$`dan fazla kar eden bankadan böyle bir bahane hiç olmazsa bu alanla ilgilenmiyoruz diyebilirdiniz. Türkiye 1. Futbol Ligi Şampiyonu Bursaspor`un forma reklamı bulamadığı bu ülkeden dahasını beklemiyorum zaten.
Sonuç olarak; oyuncularımızı rahat ettirebilmek, ceplerinden para çıkmadan yurtdışındaki turnuvalarda asıl güçlerini gösterip hakettikleri yerlere gelmelerini sağlamak, Federasyonlaşmaya giden profesyonelleşme yolunu açmak için yıllardır emek harcıyoruz. Bugünlerde emeklerimiz karşılığını almaya başladık ucundanda olsa bize destek vermeye hazırlanan şirketlere buradan tekrar teşekkür ediyorum. Yakında isimlerini verdiğim yazılarda yazarım umarım.


Son olarakta belirtmek isterim Türkiye E-spor Federasyonunun başkan adayı benim kimse sulanmasın. Bugüne kadar 2.000`den fazla mail, yüzlerce Megabyte msn ve xfire konuşması yaptım bu işlerle ilgili ben aday olmıyacamda kim olacak.

Sabah sabah güldürdü

Gaziemir/İzmir`den çevre ilçelerin ücra köşelerine giden dolmuşlardan birindeyiz, Yavuz Çetin`nin şarj yetersizliğinden yarıda kalmasının verdiği buruklukla yol alıyorum. Kafamı pencereye dayamış, şaçımda ne kadar yağ varsa camda o kadar iz bırakmaktayım o sıralar. Arabada gezdirilirken uyuyan bebek kıvamındayım. Çimleri keserken yanından geçtiğimiz belediye işçisi dikkatimi dağıtmak üzereyken çat iki tane taş gelir dolmuşa böyle de uyandırılmazki anne. Olayı anlamaya çalışırken dolmuşçu geri fitese takıp 300 metre tehlikeli hareketlerle geri gelir, kendisini yolun ortasına atıp arabalardan sıyrıldıktan sonra;

Dolmuşçu: Adam gibi kullansana o elindekiniii
İşçi: ---------
Dolmuşçu: Amına korum valla
D: Cam kırılsa alırdım seenden parasını
D: Ne gülüyon ben gülüyom mu?
İşçi:--------
D: Sabah sabah amına goyu veririm valla ha
D: Kullanmasını bilmiyo kii makineyi ucunu yukarı tutuyo ondan taş atıyo makine (Mantık hatalarıyla ilgili yorum yapmıyorum)

Dolmuşa geri dönmeden kurduğu son cümleden sonra ben hadoukeni çıkardım camdan, sen benim işçi kardeşimle nasıl konuşuyon derken aduketi yapıştırdım genital bölgesine 5 hit combolarla devam ettim serime geriye beşli salto ile bitirirken dolmuşun hareket etmesiyle kendime geldim, tahmin ettiğiniz üzere sadece sırıtıyordum olanlardan sonra.

Hangi takımlısın



Menderes/İzmir`in boş kaldırımlarından birinde yürüyoruz, yolumuzun üstünde oturmakta olan iki emice büyük ihtimalle futbol, tahmin edilebilir şekilde siyaset konuşuyolardı. Yanlarına yaklaştığımızda;

Sokakta oturan amca: Bunların hepsi cimbomlu kesin, Hangi takımlısın?
mEta: St. Pauli
Sokaktaki amcanın arkadaşı: Aldın mı cevabını
Sokaktaki amca: ?*!'+%!'^%
Sokaktaki amca: Bende İngiltere

Dolmuşla aynı güzergahtan geri dönerken, hala aynı yerinde oturan amcaya el sallamak süretiyle içine düştüğü bunalımı hiç acımadan ikiye katladığımızdan eminim.

Blogumu takip eden 40 mhpliden biri olduğuna inandığım sokaktaki amca merakta kalmasın diye;


http://www.fcstpauli.com/
http://www.eksisozluk.com/show.asp?t=fc%20st.%20pauli
http://www.dw-world.de/dw/article/0,,5916730,00.html

Burdan Liselilere Sesleniyorum

AKP`yi sevmiyoruz, referandum sonucunda herkes başörtüsü takacak, şeraiat geliyor şerat, Göstere göstere EVET, AKP Gençlik kolları gibi Facebook sayfalarının üyelerinin %70`ni oluşturan liseliler, 90larda ülkede olanlardan zerre kadar haberiniz yok. Bedeni liseli (utanarak itiraf ediyorum), fetocu dershaneye giden biri olarak ilk fırsatını bulduğumda siktirip giderim bu ülkeden. 3 yıl sonrada vatandaşlıktan çıkarım yada 5, 9 ay askerlikte size kolay gelsin. Ayrıca gittiğim dershaneninde felsefesini buradan paylaşmadan edemicem, videolardaki sözler hakkında hiçbirşey diyemiyorum derin bir sessizlik var içimde özellikle 3. videonun başını tüm sevenlerime armağan ediyorum;




Kendimi Fişledim

Şakirt dershaneler serilerinden birinde okuduğumu biliyorsunuz. Rehberlik örtmenimiz dersten sonra dershanenin 2. katında ev şeklinde döşenmiş kısımda kalmamızı, çip köfte yeyip anket çözeceğimizi söyledi. Zorunluluğa koşunca işi, gittik sadece acı olan çiğ köfteyi yedik, elimize bir kağıt tutuşturdu. Anamızın babamızın adı iş yeri gibi klasik sorulardan sonra;

Hangi gazeteleri okursunuz?
mEta(Cumhuriyet, Sözcü felan yazsam diye düşüdükten sonra): Hürriyet, Habertürk

Hangi dergileri takip edersiniz?
m: Headbang, Karanlık Oda, Deli Kasap, Drumm & Bass

Hangi bilim adamı/siyasetçi vs kendinize yakın bulursunuz? Neden?
m:Nietzsche - Benzer düşünüyoruz.

Son okuduğunuz iki kitap sorusuna arkadaş Anarşist Felsefe yazar onun durumu daha iyi en azından kitap yea arkadaş verdiydi deyip geçebilir.

Kağıtları hocaya verdikten sonra;
Zaman okuyo musunuz? Sızıntı vs.?
m(salak salak bakarak): Hayır hocam
Abone misiniz?
m(Hala şaşkın kafasını sallar)

Bu konuşma üzerine hoca gazeteler kısmına (D) işareti koyduktan sonra özenle dosyasının içine yerleştirir benim anketi. Bizde yavaş yavaş yol alırız.

Hahaha nasıl siktik kağıtları, 25.09.2010 körfez sikişi, amına koyduk panpa gibi liseli naralar attıktan sonra bana titremeyle karışık bir aydınlanma gelir.

m: Lan kendimizi fişledik az önce devlet kurumuna felan siksen giremeyiz.
Bir Arkadaş: ?*/&^!%!'^%
m: Niçeyle aynı düşünüyoz yazdım ben bide
BA: Bizim eve ziyarete geldiğinde ben cemaate girmek isterim derim.
m: Hoca geldiğinde namaz kılmayada başlarsın

Bundan öncede okula annemi çağırıp sizin çocuk ateist olmuş hanım deyip annemi üstüme salmışlardı. Eve geldiğinde;

Annem: Selamün aleyküm
mEta(Kafa sallar)
Annem: Aleyküm selam de bana aleyküm selam de aleyküm selam
m(Kafa sallar)
A: Allah var dimi olum bak bana var dimi
m: Var tabi olmaz mı sudan türediğimize inanmıyorum tabi
A: Bana böyle böyle dediler
m: Sana onu diyen hocanın Flash Belleklerinde Fetullah Hoca efendi dosyası var kafanı takma

Bu konuşmadan sonra annem her olay olduğunda babana söylerim ha bakışı atıp beni terletmeyi başarır konuma geldi. Tebrikler.

Anılar v1.0 - Kaçak Elektrik-

Bilmediğiniz üzere 3 yıl kadar Muş`ta ikamet ettim. Babamla beraber 7 tane daha Niğdeli arkadaşı şark görevlerini yapmak üzere Muş`u seçmiş tercihlerinin en başınada oturtmuşlardır. Beklediğimiz üzere 8 kişininde tayini Muş`a çıkar babam ve saz arkadaşları ailecek taşınmadan 1 hafta önce şehre gidip kiralık ev ararlar. Çoğu ev sahibi polise askere ev yok diye geri çevirsede yılmadan devam edip, şehir merkezinin 2 anayolundan birinin üstünde bir eve rastgelirler. Kapısının kilidi kırık olan dairenin içini görmeselerde ev sahibinin evinden len çok güzel kiralayak bunu nidaları yükselir ve babam atılır.

Adana`dan eşyalar toplanır, bizim arabanın içine 7 kişi sığışılıp yola koyunulur. Malatya civarında bir ilçede benzin istasyonunda mola verilir annem araba yalnız bırakılır erkekler alışverişe iner. Kafalar arabaya doğru çevirildiğinde 3 tane poşulu, şalvarlı hırtonun arabaya doğru yaklaştığı görülür. Her Türk gibi hemen hilal taktiği şekli alınıp arabaya doğru gidilirken adamlar tırıs tırıs geri dönüp giderler. Binlerce yıldır işe yaradığı gibi bu seferde sonuna kadar işe yarar taktik.

Doğudan güneş usul usul yükselir. Tırmanmakta olduğumuz dağın eteklerini yalarken güneş ışıkları, dereler parıldarken ışıl ışıl doğunun muazzam güneşiyle, babamın uykulu sesi uyandırır bizi apansız. Babamdan önce zalım kuş uyandırmıştır bizi kaç kere onu söylemiyorum alıştık yol boyunca onu es geçiyorum. Sonradan anladığımız üzere; babam bilmem kaç bin metre yükselikteki dağı tırmanırken direksiyonda uyu kalmış. Yamacaın yanında zigzaglar çizmeye başlamış, arkamızdaki arabalar kornalarıyla bizi uyarmaya çalışırken, blogger nerdeyse bir üyesini kaybedecekmiş, blog tanrıları korumuş. Heran önümüzü bir grubun keseceği düşüncesiyle tiken üstünde geçen yolculuk şehre girmemizle son bulur.

Babamın kiraladığı eve geldiğimizde ev sahibinin kilidi hala yaptırmadığıını öğrendiğimizde biz hayal kırıklığına uğrarken, annem babamı öldürmek istemetedir. Birkaç ev daha bakılır beğenilmez yada geri çevriliriz. Şehirde gezinirken amcamın gözüne 3 yıl boyunca oturacağımız ev ilişir tesadüfen. Eve gidip sorulur, kiralıktır ama polis misin yok vermeyiz cevabı alınsada, kel olduğunu yan taraftan aldığı saçlarla başını örtmeye çalışarak gözümüze sokmaya çalışan tiplerden biri gelir, babam tarafından bir güzel yalandıktan sonra ev tutulur. Kamyoncular, babamın bir arkadaşı, amcam, annem, kardeşim ve ben aç bi aç kapının önünde anahtar beklemekteyizdir. Neredeyse her evin önünde bulunan tandırlar tam o vakitte yanmaya başlamış. Biz geldiğimizde sıcak tandır ekmekleri evlere ulaşmıştır. Bizede ikram edilir, ekmekler sömürülür. Olmaz böyle gidip adam akıllı bişey yiyelim denir ve meydanda oturulup en babasından kuzu tandır ısmarlanır. Muhteşemdir. 8 Niğdeliden biri bizim tutamadığımız ilk eve gider, evin kapısını yaptırır, içeri girer ve o sahne; biz gelmeden önce dairede bir kıza tecavüz etmişler öldürüp sürükleyerek dışarı çıkarmışlar, hala ilzeri orada durmaktadır. Psikolojimi bozardır o görüntüler. mEta`nın suçu ne?

Eve yerleştikten 3 gün sonra farkedilirki evin tam karşısında okul vardır. Nimet. Okulun ilk günü berbattır, okula yeni gelen "osmanlı" herkesin dikkatini çeksede kültür boşalması olmuştur bende. Günün tek iyi haberi sınıf öğretmeniminde Niğdeli olmasıdır. Çevremde Muşludan çok Niğdeli vardır o sıralarda.

Bunlardan öte en çok takıldığım şey kaçak elektirik ve su oldu. Girdiğiniz her evde en az bir fişte kaçak elektrik bir musluktada kaçak su vardır. Sorduğunuzda Vallah bi cecik vardır ondan bişey olmaz yanıtı yapıştırır Maşallah amca. Daha kötüsü 3 yıl boyunca mahallede bir kere elektrik kurumu arabası gördüm oda bizim eve geldi kaçak elektirik var diye halbuki bütün Muşta parmakla sayılabilecek evlerden biriydik.

Üstüne bahçemizde kaçak su vardı. Babam boş zamanında koca bahçeye birşeyler ekmiş, ev sahibide nasıl olsa kaçak su diye sabah akşam sulayıp güzelim marulları, biberleri, domatesleri çürüttü, Fen Bilgisi öğretmenimi haklı çıkardı.

Vermek istediğim mesajı anlamışsınızdır artık.

Evleniyodum Mutluydum



Bir yaz akşamı köyde amcamlarla oturduğumuz sırada konu nasıl oraya bağlandı bilmiyorum; sizin köyde toplam 1.5 Milyon lira verip köylüden buğday alan bi adam varmış demesiyle taktir edersiniz ki benim gözlerim baya bir büyüdü. Konu değişti siyaset felan girdi sanırsam ama benim gözlerimin önünden 1.500.000 Lira geçiyor hala. Kimmiş bu adam, kızı felan var mıymış diye direk sordum? Kızı varmış hemide güzelmiş o an gözlük numaramın büyüdüğünü hisettim. Neyse Buğday alımı yapılan köye döndük, anaanneme direttim kalkın iki dakka isteyek gelek şu kızı diye, güldü geçti. Dedeme dedim, dede kalk alak gelek şu kızı oda oralı olmadı. Ciddiyim diyorum, yok inanmıyorlar. Sonrada yengelerimden biri kızda köyün en güzel kızı diyince - biliyorsunuz köylü kızı fantazim var- bahçeden çiçek kopartıp elimede yarı kullanılmış kolonya alıp gidecektim izin vermediler.

Dedemle anaannem benim blogu takip ediyorsa sizleri buradan kınıyorum şimdi para içinde yüzüyor olabilirdim. Hadi kızla evlendirmediniz beni bari giderken 100 lira felan bişey koyun cebime. Çok kırıldığımı belirtmek isterim.

Takıntılar



Günlerdir boş tartışmalarla "recep beylerle", "memur kemallerle" ne kadar boş tartışma varsa yapılarak, referanduma dair hiçbirşey anlatılmayarak zaman geçirildi. Haklı olarak hangi yasalar nasıl değişmiş neresi çıkmış gelmiş öğrenmek için partilerin resmi sitelerine girdim yazmışlardır muhakkak diye. CHP`nin sitesinde sokakta gördüğüm afişler .pdf olarak konulmuş ona yakın bir mantıkla MHP`nin sitesinde referandumla ilgili hayır nedenleri açıklanmış ama değişen yasalara dair hiçbirşey yok. AKP kararmilletin.com adında bir site kurup değişen yasaları tek tek göstermiş. Altınada özet geçip bundan bundan dolayı yazıp neden yazılmış önemli olan yargı maddelerinin ise geçiştirildiği açıkça ortada. Herzamanki gibi kimse dürüst değil. Hiçbir liderin sözlerini dinlemesemde dikkatimi en çok çeken haber; Kenan Evren hayır diyor haberiydi. Sadece bu adamla aynı görüşle olmamak için bile evet denebilirdi.

12 Eylül`e gelindi hali hazırda kutuplaşmış halkın büyük bir kısmı partisi ne diyorsa kuzu kuzu hiçbirşey okumadan, düşünmeden gidip o oyu kullandı. Şaşırmadığımız şekilde sandıktan evet çıktı.

Yolda CHP`linin ayağı takılıp düşse hükmete bağlayan zihniyet twitter başta olmak üzere evet veren halkı suçlamaya başladılar. Hatta referandumdan sonra işsiz kaldım diyenlere acımıyacağı söyleyenler var. Halkın %60`ı salak oldu.2002 yılından bu yana bidon kafalı olanlardı bunlar. Peki siz onları yargılayabilecek kadar siyaset bilimcimisiniz?

Yada taraf olmak zorunda mısınız?

Kutlamayacağım bayramın bayramlığını aldım



Yarın bayram. Şu an bu yazdığımdan pek emin değilim ama olsun büyük ihtimalle yarındır. Gerçi deliye her gün bayram. Deheroy herey herey. Bayram benim için en ufak birşey ifade etmiyor. Tarih öncesinden beri insanlar belli zamanlarını bayramlar için ayırmışlar neden hala sıkılmamışlar anlamam. Belki inançlarını neşelendirmek istemişlerdir. Kim bilir.

Geçen gün bayralık amak için babamla alışverişe gittik. Babamla ne iş yapsak sonunda içimden "la bi siktir" demişimdir hep. LCW`ye girdik. Neden hep siyah giyindiğime taktı. Memur pantolonları gösterdi. Uyurken giymeyeceğim şeyler önerdi. Çıkarkende 10 yıldan uzun süredir okul harici giymediğim gömleği, almam için önerdi. Yandaki Rodi`ye girdik.  Rodi`yede ilk girişim büyük ihtimalle sevmem böyle marka tiky şeyleri. Pantolonların olduğu bölüme gittik az önce LCW`de gördüğüm kotun aynısını Rodi markasıyla hemde aynı fiyata satıyorlar. Bu şirketler çok anlamsızlar. Sattığı ürüne göre performansının değerlendirildiğini düşündüğüm görevli yanımıza gelip birşeyler satmaya çalıştı. Sanırsam babam her dediğini dinledi. Elinde bir pantolonla geldi

-Bak bu daha gösterişli
-Sonuç olarak pipimle popomu örtücem gösterişli olmasına gerek yok
-.....
-Tamam bu güzel alacaksak bunu alalım

Ne aldığımı hala bilmiyorum. Bir an önce bitsin diye aa ne güzelmiş tepkileri verip çıkıp gittim. Daha da babamla bir yere gitmem

Öleyazamazsın


hayat    
(I) a. (haya:tı) 1. Canlı, sağ olma durumu. 2. Yaşam: Hayat sahnesinde yetmiş üç yaşın basamaklarındayım. -H. F. Ozansoy. 3. Hayat biçimi, içinde yaşanılan şartların bütünü, yaşantı: Köy hayatı. Gece hayatı. 4. Meslek: Uzun dualardan sonra bana denizcilik hayatını anlatmaya başladı. -R. N. Güntekin. 5. Geçim şartlarının bütünü: Hayatımı yazılarımla kazanırım. -H. E. Adıvar. 6. Canlılığı gösteren hareket, kaynaşma: Bu köyde hiç hayat yok. 7. din b. Yazgı: Hayat onları bir türlü birleştirmedi. 8. Yaşamayı sağlayan şartların bütünü: Ayda hayat yok. 9. Bir kimsenin tarihsel biyografisi, hayat öyküsü, hayat hikâyesi: Atatürk'ün hayatı.

Hayatta iki seçeneğin vardır. Ölürsün yada ölmezsin, seversin yada sevmezsin, izlersin yada izlemezsin. Hiçbir zaman öleyazmazsın yada seveyazamazsın. Kafamıza itilerek, her sınavda sorularak empoze edilmeye çalışılmış sözcüklerden biri.

Hep bir şansımız varmış gibi gösterilmesinden ötürü kimse gerçekçi bakamamakta belki hayata. ÖSS`de sonuncu olduğunda 2 soru daha yapsaydım kazanıyodum mantığına ulaşmaktandır yada.Kendini kandırmaktır belki insanlar için en iyisi. Sınavda kazanayazdığını düşünebilmektir belki en önemlisi.

Bildiğim tek şey varsa hayata dair; asla ortada bir şansımızın olmayışıdır.

Gördüğüm en yetenekli kız



Yetenek kişiye göre değişir tabiki ama benim için şu dünyadaki en yetenekki kişiler; Philip Anselmo, Maurizio Iacono vb. brutal vokal yetenekleri sağlam olan adamlardır. Saymaya devam edeceğim listeye en fazla 2 tane kadın vokal ekleyebilirim oda zorlukla. Hemen deniyoruz;

1- O sesini dışarıya doğru verin
2- O sesini içinize doğru çekerken ses çıkarmayı deneyin
3- Ses çıkartabiliyosanız geliştirilebilir bir brutal gırtlağınız var. Tebrikler

Sonuç olarak az sayıda erkek gırtlağı bu sesleri çıkartabilirken, daha ince tonlu seslere dahip kadın gırtlağının brutal yapması mucizedir. Bu sebeple Arch Ravens grubuna yeni dahil olan Beste`nin (artizimin) yaptığı mucizevi işlerden biridir. Kendisini tebrik ediyoruz yakında büyük hayran kitlelerine konser verirken menejerleri olarak gurur duyacağımı belirtmek istiyorum.

Artizimin videosunu buradan izleyebilirsiniz.


Arch Ravens grubunun facebook sayfasına ise buradan bakabilirsiniz.

Scream Vocals - Doğukan Akkoç
Brutal Vocals - Beste Özlüdür
Lead Guitar - Ozan Gülümser
Rhythm Guitar - Kadir Adalı
Bass Guitar - Cansu Turnalı
Drums - Volkan Bütün

İsmi Ata soyismi Türk olan arkadaşın başka versiyonu



Şakirt dershanelerden birinde eğitim görmekte olduğumu daha önce sizlere iletmiştim. Geçen gün geometri dersinde kapı açıldı. Danışma bölümünde çalışmakta olan hanımabla elinde "Tam İsabet", "Bireysel ve Kitlesel Başarıda Körfez 1 Numara" gibi başlıkları olan kitapçık ve broşürlerle çıkageldi. Tam İsabet adlı kitapçık geçtiğimiz sınavlarda Körfezin çıkmadan bildiği sorularla ilgiliydi. Kitapçık dediğime bakmayın sınavların yarısını yazmışlar oraya. Yargıya aktarılmış konular hakkında yorum yapmıyorum onun için derinlere inmiyorum. Bütün öğrenci seçme sınavlarında tam isabet tebrik etmek istiyorum. Onun yanında gelen Bireysel ve Kitlesel Başarıda Körfez 1 Numara" broşürü içinde ise küçük bir bomba yatıyormuş. Fark edemedik. İşsiz bir arkadaşın isimleri tek tek okuma sevdası üzerine 18. sırada kendine yer bulan SBS öğrencisinin ismi akıl almazdı. "Fetullah Gülen". Nasıl bir mantıkla böyle bir isim koymuşlar anlamak mümkün değil. Fetullah Gülen dediğin köy imamı. Bil Geyts ne biliyim Sitv Cops felan gibi milyar dolarlık adamların ismini koysaydın.

Çocuk için işe yarar bir durum aslında. Bu iktidarın devam edebilme ihtimalini düşünürsek, her yerde rahatça iş bulur. Tarikat kurar bu adam demedi demeyin.

Geometri hocasının yorumuna gelirsek; hoca efendinin akrabaları burda, koymuştur amcasının ismini olabilir. Hoca efendi ne? Hoca efendi nedir? Efendi diyebilmek için o adamı nasıl bir yerlerde görmen lazım.

Bu adamların öğrencilerinin 319 tanesi Fen Liseli (Bunlar kesin bir yerlerde yönetici vs. olur), 510 Öğretmen liseli kazandırmışlar. Halböyle iken bu iktidar bir kaç dönem daha gider. Körfeze girerek çok fena kariyer planlaması yaptım devlet dairesinde işim hazır.