Yaşamak isterim



Bazen yaşamak isterim. Delicesine yaşamak. Chopperıma, arabama, bunları geçtim önüme ilk çıkan trene atlayıp gitmek, çok uzaklara gitmek isterim. Sonra yürümeye devam ederim, trende tanıştığım garip insanların hayalleriyle. Sistemin içinde sistemden kopmak fikriyle bir sigara yakarım. Sonra sigara içmeyi bırakırım, ilk nefesten sonra yere atar; yanışını, ateşe boyun eğişini izlerim. Kalan yarısını alırım yerden, trendeki adam içmeye devam eder. Dumanların içinden, kovulduğu işini, boşandığı karısını, cebindeki 50 kuruşunu anlatır. Elimdeki sigara ölmemek için haykırır. Bense yaşamak için.

O sıralar çoktan Kipa Express köşesini dönmüşümdür. Her seferinde olduğu gibi bu seferde kapitalist düzene ağzı alınmayacak sözler söyleyip yoluma devam ederken, düzenin tam göbeğindeyimdir. Marx`a  hak veririm, sonra Marx`a söverim. Sonra aklıma Jacque Fresco gelir; kel kafası, benekli yaşlı elleri, birşeyler bildiği kapanışından belli olan gözleri... Onun Venüs Project`ine söverim, bunak herif.


Sigara şirketine giden son nefes dudağımı yada elimi yakar hep. Trendeki adam ağlamaya başlar. Hüngür hüngür. Sonra trenden atar beni biletçi binecek cesaretim yokmuş. O sıra dershanenin kapısı açılır köleliğime. Dağa çıkmak, dağa çıkmak isterim trendeki adamla birlikte. Derince çektiğim bir nefes ve puuuooofff. 


Bir dağ evim olsa, önünde hayalini kurduğum Harley, içinde okumak istediğim tüm kitaplar, aç kalmamak için 2 inek, 3-4 tavuk, temiz hava, alabildiğine yeşil bir bahçe, sonbahar yaprakları, soba üstündeki kestaneler, buruştulup atılmış kağıtlar, rahat alınan nefesler, kurtulmuşluk hissi, cebimden alınamayan paranın hafifliği, kuş sesi lan bildiğin kuş sesi...


Ve dannnnkkkk.


Shit out of me: Jazz festivali var gidek mi hacit?
Selen: Sen nereye gidiyon bakim?
Ogun: Yılmaz Özdil`in imza günü varmış gidek mi?
Hasan`a: Wacken`a ne zaman gidiyoruz?


Sorular uyandırır beni. Yoksa sorular olmasa kim engelleyebilir ki beni ?

Biliyoruz bunları çok duyduk



10.30 gibi son zamanlarda kalkış vaktimden oldukça geç bir saatte, alarm muhalefeti yüzünden geç kalkmıştım. Son 3 derse yetişebilecek olmanın veremediği heyecanla yavaş yavaş yol alırken yerde yüzünde Britney Spears mikrofonu olan bir amca gördüm, bir elini yukarı kaldırmış. Hemen üstünde "BILIYORUZ BUNLARI ÇOK DUYDUNUZ, AMA BİZ YAPACAĞIZ" yazıları. Hak ve Eşitlik Partisinin broşürüymüş. Broşürün arkasında seçim bildirgeleri var;

- Asgari ücret 1.000 lira olacak
- Yeni doğan her çocuğa 500 lira yardım yapılacak
- YÖK ve harçlar kalkacak
- Türban sorunu bitecek
- Dokunulmazlıklar kalkacak
- İdam cezası geri gelecek,
- Akaryakıt üzerindeki vergiler düşürülecek
- Stratejik özelleştirmeler geri alınacak (Telekom ilk olmak üzere)
- Çiftçi ve besiciye faizsiz kredi verilecek
- Türkiye kendi otomobilini üretecek,
- Askerlik 6 ay olacak

Osman Pamukoğlu paşa hazretlernin bunların paralarını nereden karşılayacaksınız sorusuna cevabı ise; Yolsuzlukları bitirirsek bütün para cebe akarsa çok rahat yaşarız.

Bu broşürün üstüne akşam üstü vakitleri başbakanda "çılgın projesini" açıkladı. Oda bişeyler saydı. Saydıklarını yazamıyorum, teliflerini almış bide telif parası ödemeyelim akşam akşam. Velhasıl kelam yarın uyandığımda siyasetçi kafam olsun istiyorum. Herşey toz pembe olsun, yaptım olacak mertebesine ulaşayım, gemicik filoları kurayım istiyorum. Az Arap taşağı yalıyım, üstüne birazda Amerikan poh pohlaması alayım böyle yaşayıp gideyim istiyorum. Belkide böylece bu siyasilerin sürekli duyduğumuz zırvalarından kurtulmuş olurum.

11833`teki ibneyi sordum


11833 Aranıyor
Dııııııııııt dııııııııt
Ses kaydı: Az sonra operatöre bağlanacaksınız. Görüşme kayıt altına alınmaktadır bıdı bıdı bıdı
Dııııt
18833: Merhaba, nasıl yardımcı olabilirim
mEta: Reklamınızda oynayan "elemanın"(içinden ibne der) telefon numarasını alabilir miyim?
11833: Malesef o kişiyle ilgili elimizde bir bilgi bulunmuyor.
m: Oynatırken sözleşme yapmıyor musunuz? Orada ismi vardır onu söylerseniz o isimle arama yaptırıp telefonuna ulaşabiliriz
11833: Sözleşmeler yöneticilerimizde bulunmakta
m: Bir yöneticiye bağlamanızı bekliyorum
11833: Malesef, bu bilgiyi veremiyoruz
m: Bekliyorum
11833: Galiba size yardımcı olamayacağım. İyi akşamlar
m: İyi akşamlar bir ara gelin çayımızı için
11833 kesin kes küfürle kapadı
Avea: 2,34TL götünüze girdi

Aya bakmayı sevmem

Hayata tahammül ederiz çoğu zaman. Belkide tahammül ettiğimiz şey, ölmemektir. Ben aya tahammül edemem bazı bazı, ayın bana tahammül edememesi yüzünden. Ayın benim olmamasıdır belkide tek nedeni. Aya sahip olabilseydim başkasının üstüne ayak basmasına tahammül edemezdim. Kıskançsın der keser atardı belki. Yok der devam ederdim benim olanın başkasının olmasına tahammül edemem. Ondandır ki oyuncaklarımı alan çocukların burnu kanardı her seferinde. Ben seninim derdi merak etme. Ben dinlemez, nasıl ayak bastıklarını düşünürdüm. Son biraz daha düşünürdüm. Sonra biraz daha. Birazcık daha. Düşünmeye tahammül edemediğim zaman: O yeterince haklı derdim. Susmam gerek, susup beklemem. Tüm bundandır ki aya bakmayı sevmem

Sıkılınca Edebiyatçı olurum



Bir Pazartesi sabahı yine. Yeşilli mavili nevresimimi tekmeleyerek uyanıyorum. Okula gitmek için 2 saniyem bile olsa yinede bilgisayarımı açarım. Bugünkü gibi. Haber siteleri, Mafia Wars, Stronghold Kingdoms, HWA-Gaming, Google Reader, Oyunguru, Twitter, Stronghold Kingdom ve "çktm" mesajı geldiğinde hazırlanma vaktidir. Üstümü alelade giyinir, aynaya bakmadan dişlerimi fırçalar, hışımla evden çıkarım.

Bugündepek farklı birşey olmadı. Köşede Özerle buluşup, bir sonraki köşeye kadar yürüdük, ne zaman geçsem çalışan inşaat işçileri ve asık yüzleri, yine aynı yerlerindeler. Ezgiden poşeti aldım. Sigaramı yakıp durağa doğru yürümeye başladık. Dolmuş çoktan gelmişti. Gaziemir-Menderes hattı nereden bindiğimizi bildiği için gelmediğimiz zaman endişelendiklerini bile düşündüm bir ara. Yarısına gelmeden attım sigarayı. Çocuk acısı gibi olur, bilmem bilir misiniz. Özer hala birşeyler anlatıyordu o sıra, bense yüzündeki özgüvene odaklanmıştım.

Okula gelmek üzereyiz. Bazen Selen`i çok özlüyorum, Ayça`dan bile çok özlüyorum iki günde. Ayçayı özlerken bir yandanda Ogunle Hasanı özlüyorum, ama bunu söyleyince yüzleri ekşiyor. Susuyorum.Selen`in okula gelmeyeceğini bilmiyorum ta ki zil çalana kadar. O olmayınca okul dahada sıkıcı, ama o gelince çok daha sıkıcı olacağından o an için haberim yok. 3 ders boyunca masa tenisi oynadığımız sıralarda, sıramı bir başkasına devrettiğim bir an sandalye kıçımda büyüme başlıyor. Kantinde duvar ören işçiye sarılıp ağlamak istiyorum. Yüzü ve bakışlarındaki acı, bir an önce eve dönmek ister tavırları amcama benziyor, belki ondan ağlamak istiyorum. Galiba amcamı özlemişim. İşini yapmak için bu kadar heyecanlanan başka birini daha görmemiştim. İşi bittikten sonra bir sigara yakıp izleyen başka birini görmediğimden ise eminim.

Öğle arası zili

Ziller benim için mi çalıyor ne. Her gün gittiğimiz börekçiyedeyiz. Selende orada. Bir sigara daha yakıyorum. Bir bardak çay. Doğukanla e-Spor hakkında konuşuyoruz. Sıkıldığı, uzun süre sonra geldiği bu yeri yadırgadığı her halinden belli. Bir sigara daha. Doğukan, kendine has şekilde gidiyor. Selen`e dönüyorum, ağlıyor. Ağlıyor lan! Bir ara yüzümü buruşturup birşeyler dediğinde dinleseymişim belki nedenini anlarmışım. Arkadaşı için ağlıyormuş. Sevgilisinden ayrılmış. Gerçi pek ağlıyor denemez, ağlamaklı. Onları daha önce hiç bu kadar aciz görmemiştim.

Sevgililerin arasındaki muhabbetler oldum olası beni sıkar. Bundandır ki bugüne kadar aramda birşey olmaya başlayan kızlardan 2 günde sıkıldım. Ama şu an fark ediyorum ki ayrılmış çiftler dahada sıkıcıymış. Okula dönüyoruz. Hala teselli çabaları. Olay daha da sıkıcı bir durum alıyor. Sıkıntıdan sağır olduğumu düşünmeye başlıyorum. 

Sonunda sırama oturup kitabımı okuyabilirim; Acı patlıcan meselesi, heh heh, bir cıgara buyurmaz mısınız? Ha, kimin hesabına, ne zoruna çalıştığıma gelince bunu anlatmakta hiç zorluk yoktur, yani: Ben daima paradan yanayım. Daima paradan yana oldum. Var mı para, yok mu para! Rahmetli Çakır bunu anlıyamadı. Geçen sefer. Sıkı Yönetim`deki hakim de anlıyamadı. Kanun falan dediler. Benim bildiğim tek kelimek bir kanun: Para. Herkes gibi ona itaat ederim.

Bir ara Tarkandan çok çişim geliyor. Tuvalate gitmek için sınıfı terkediyorum.  Karşımda eski sevgilisiyle barışmadan önce her tenefüs göz göze geldiğim kız. Şaçlarını kestirmiş. Yakışmamış.  Yine göz göze geliyoruz, sınıfa dönerken yanımda daha önce görmediği kızı gördükten sonrakiden bir başka bakıyor. Daha önce hiç böyle bakmamıştı. Bu kızları hiçbir zaman anlamadım.

Türkiye`nin ilk e-spor temalı dergisine yazımı hazırladığım sıra, Selen az önce ağlayan aradaşının yanına çağırıyor. Maymunluk yapacakmışız. Defterimi yanıma alıp yazıma devam ediyorum. Yanlarındayım ama hiç yanlarında olmadım. Bir zaman sonra hayatımda en sinir olduğum laflardan biri çıkıyor Selen`in ağzından: Biz seni kız olarak görüyoruz. Selen değil başkası olsa; önce kafasını sırayla ezer, sonra kafatası kemiklerini itinayla toplayıp kolye yapmak için cebime koyar, geriye kalan cesedi sıradan çıkardığım demir çubukla parçalanana kadar dövüp, gitar kutusunda çöpe atardım. Her zaman ki gibi bu tür laflara susuyorum. Yoksa seri katil olabilirdim, sabırlı adamım vesselam. Yanımdakilerin kendi aralarında ettikleri muhabbeti yarım yamalak dinleyip, gülmeye başladıklarında gülüyorum, yazım bitmek üzere. Tenefüs zili. Okuduğunuz yazıyı yazmak için kendimi sırama atıyorum. 

Ayça hala mesaj atmadı. Takımın hali nolacak. Libya`da isyancılar kaybediyor. İbrahim Tatlıses`te ölmedi. Fener kaybetti bence iyi oldu. FC St. Paulide küme düşecek, neyse bize her küme Hamburg. Delicesine sıkıyorum, Attila İlhan bir kâr etmiyor artık. Uyumalıyım. Tez elden uyumalıyım.

Olimpiyata katılmak için yazdıydım online başvuru formu bozulduydu

Fosil Yakıtsız Türkiye



Kaynak Sömürüsünün Tarihi
Eskiden dünya boğanın boynuzları arasında dönerdi, şimdilerde ise paranın ellerinde. Bugüne kadar uygulana gelmiş bütün ekonomik sistemlerin (Kapitalizm, Komünizm, Liberalizm, Merkantalizm...) temel sorunsalı; paranın paylaşılmasıdır. Liberalizmde, bireylerin özgürlük haklarını sonuna kadar kullanmasına imkan tanınmış, istedikleri yatırımları yaparak, sınırsız para kazanma imkanı sunulmuştur. Kapitalizmde ise; sermayesi olan bireyler, sermayesinin büyüklüğüne göre kar elde etmiştir. Komünizm ise bu önermelere karşı çıkarak; elde edilen karın eşit şekilde paylaştırılması fikrini ortaya atmıştır.
Coğrafi keşifler sonrasında ortaya çıkan iktisadi gelişmelerin ardından ortaya atılan Merkantalizm`in doğurduğu sonuçların ve burjuva sınıfının gösterdiği eğilimler sonucunda, toplumun oransal olarak oldukça küçük bir kısmı daha fazla para için sömürmeye başladı. Böylelikle ortaya çıkan zengin tabaka dünya üzerinde uygulanan iktisadi sistemlerede dayanarak önüne çıkan bütün kaynakları sömürmeye, ardından silah zoruyla işgal edilen fakir ülkelere sömürdüklerini işleyip satmaya başladı. Peşi sıra gelen kapitalizm düşüncesiyle; yüz yıllar boyu sömürü yoluyla elde edilenlere sermaye adı verildi ve biriktirilen sermayeyle dünyanın kaynaklarına göz diken yeni bebekler peydahlandı; fabrikalar. Bebekleri beslemek için daha dünyanın ihtiyacını karşılayacak kaynaklar ilerisi düşünülmeden hoyratça kullanıldı ve neredeyse tükenecek duruma kolayca getirildi. Gün geçtikçe fakirleşen halkın rahatsız olmaya başlamasıyla Liberalizm ortaya fırlatıldı ve herkesin bir gün holding sahibi olabileceği düşüncesiyle emek sömürüsüne devam edildi. Bütün bu girişimler ve fabrikalarda başlayan seri üretim faaliyetleri dünyanın bütün varlığı kalem kalem azaltmayı ve tükenme seviyesine getirmeyi başardı.
Komünizm`in uygulanabilen versiyonunun bütün dayanak noktası ise dünyanın sahip olduğu kaynakların kullanımıydı. SSCB kendi ideolojisine bağlı olarak, egemen olduğu toprakların kaynaklarını kullanılmaz hale getirdi. Özbekistan`da üretilen pamuğun, işletim fabrikalarını Ukrayna`da kurmak suretiyle 1994`te -ağırlıklarından kurtulduğu tarih- yıkıldığında gerisinde uzun süre kullanılmaz halde kalacak çok değerli kaynaklar bırakmış bir başka deyişle bunun böyle olmasını sağlamıştı. Basit bir akıl yürütmeyle; uydu devletlerin bütün kaynakları sömürülmüştü.
Tüm bu sömürü faaliyetleri sonucunda güçlenen ülkeler, kendilerini takip eden ülkeri ezmeye ve istediklerini uygulatmaya başladılar. Fosil yakıtlara duyulan ihtiyaç gibi sanal ihtiyaçlar uydurarak, bu gibi ihtiyaçların tamamını doğrudan yada dolaylı olarak ele geçirdiler ve daha çok kar için yarını düşünmeden bütün kaynakları harcadılar. Bunların sonucunda; hammaddeye sahip belli beşlı ülkeler, elde ettikleri paralarla silahlanıp, güçlenmeye ve güçlerine binaen hammadde fiyatlarını değişik şekillerde yükseltmeye başladılar. Yükselen fiyatlar ile servetlerine servet katarken, topraklarından fosil yakıt çıkartamayan ülkelere daha çok kara yolu yapması yönünde telkinlerde bulunarak kendilerine daha büyük pazarlar yarattılar.
Dünya üzerinde bulunan 1,41 Trilyon varil petrol rezervlerinden, 1,85 milyar variline sahip olan *1 Türkiye`de bu politikalardan nasibini aldı. İkinci Dünya savaşı sıralarında kara yolu taşımacılığının daha ucuza mal olmasıyla bu alana yönelen devlet politikaları, ülkede büyük karayolu yatırımları yapılırken, diğer ulaşım yöntemlerini görmezden geldi. 1975`ler de yaşanan petrol kriziyle tavan yapan fiyatların ardından Türkiye, dezavantajlı konuma geçti ve fosil yakıtlara daha bağımlı hale gelmeye başladı. Karayolu yatırımlarının daha çok oy getireceği fikriyle bu yöndeki yatırımlarını devam ettiren siyasiler, Türkiye`yi kara yollarına daha da bağımlı hale getirmeyi başardılar. Ülkemizde karayollarının yük taşıma payının % 92, yolcu taşıma payı ise % 95 civarında *2 olmasıda yanlış yürütülen politikaların sonuçlarını gün yüzüne sermektedir. Oranlardanda görebildiğimiz üzere karayollarına bu kadar bağlı bir ülkenin fosil yakıtlara olan bağımlılığı kaçınılmazdır.
Kaynağa Dayalı Ekonomi Sistemi: Kurtuluş
Tüm bu ülkelerin ve şirketlerin tiksindiği bir şey vardı; bolluk. Petrolun ve doğalgazın bu tarihlerde bu kadar yüksek fiyata satılmasının sebebi; belirli ülkelerde ve yetersiz rezevlerde olmasıdır. Bu rezervlere sahip olanların ürettiği; fosil yakıtların yanması sonucu oluşan enerjiden başka bir enejiye sahip olmadığımız fikri, bütün insanlara empoze edilmiştir. Bunun sonucunda ise insanlar ve devletler doğal enerji kaynaklarını göz ardı edebilmişlerdir.
Bugün farkına varmamız gereken önemli enerji kaynaklarından bir tanesi, jeotermal güçtür. 2006 yılı Massachusetts Teknoloji Enstitüsü raporuna göre: Yaklaşık 2000 zetajullük enerji şu anda dünya çapında mevcut. Dünyadaki tüm ülkelerin yıllık toplam enerji tüketimi sadece 0.5 zetajul. Bu demektir ki, 4000 yıllık enerji kısa zamanda kullanılabilir duruma getirilebilir.
Rüzgar enerjisi olarak, 2005′te Stanford Üniversitesi tarafından yayınlanan bir jeofizik araştırma bülteni, dünyadaki rüzgar potansiyelinin %20′si çalışır hale getirilecek olsa, “tüm enerji ihtiyacımızı” karşılayacağını ortaya koydu.
Güneş enerjisi olarak,dünya yüzeyine her yıl, yıllık enerji tüketiminin 10.000 katından fazla enerji içeren güneş ışınları çarpıyor. Basit fotovoltaik paneller enerjiyi bataryalara veya kişisel kullanım için tam ölçekli güneş santrallerine depolayabilir. Bu konuda potansiyeli büyük çapta geliştiren yeni teknolojiler sürekli ortaya çıkıyor.
Güneş Enerjisi
Türkiye`nin elindeki kaynakları kullanarak, çağdaş medeniyetler seviyesini yakalama fikri tamda burada devereye giriyor. Herkesin evinde bulunabilecek coğrafya kitalarından da görebileceğimiz üzere; Türkiye`de ki güneşlenme süresinin, yılın büyük bölümünü yağmur yüklü bulutlar altında geçiren Almanya`dan katbe kat fazla. Yıllık enerji üretiminin yüzde üçünü fotovoltaik paneller aracılığıyla güneşten elde eden Almanya`nın Bavyera eyaleti ile karşılaştırırsak*3, her mevsim yağışlı olduğunu bildiğimiz Doğu Karadeniz`in güneşten elde edeceği elektrik enerjisi, bölgenin bütün ihtiyacını karşılayabilir.
Halihazırda bir güneş enerjisi yasası çıkarmamış olan ülkemiz, Doğu Karadeniz`de yapılması planlanan milyar dolarlık HES projelerine akıtılacak kaynağın 200 Milyon Eurosu ile 100MW`lık*4 enerjiyi rahatlıkla karşılayıp, bölgenin eşsiz doğasının el değmemişliğinide korumuş olur.
Bunlara ek olarak Rusya ve İran`dan doğal gaz satın alınarak elektirik üretmek için, milli kaynaklarımızdan ayda 350.000.000$ seviyesinde harcamalar yapmaktayız*5. Sadece bir seferliğine doğal gaza ayırdığımız parayı güneş enerjisi yatırımlarına ayırabilirsek, ülkemizin dış tücaret açığını kapatmakla kalmaz, kış aylarında doğal gaz alımı yaptığımız ülkelerin gönülleri hoş tutmak için türlü numaralar yapmaktanda kurtulmuş oluruz.
Rüzgar Enerjisi
"Türkiye’nin karasal alanlarında 400 milyar kwh/yıl brüt potansiyel, 120 milyar kwh/yıl teknik potansiyel ve 50 milyar kwh/yıl ekonomik potansiyeli bulunmaktadır. Brüt potansiyel ise 160.000 MW, teknik potansiyel 48.000 MW rüzgar, ekonomik potansiyel ise 20.000 MW kurulu gücüne eşittir. Türkiye kıyı sahalarında ise 8.200MW kurulu gücünde potansiyel bulunmaktadır.
Avrupa topluluğu için hazırlanmış olan rüzgar potansiyel atlasına göre Ege denizinin 10 m yükseklikte yapılan ölçümlerle rüzgar hızının 7-8 m/s olduğu görülmektedir. Bu değerlerin yaklaşık diğer kıyılarda da aynı olduğu belirtilmektedir. Bu durumda deniz santrallerinin kurulması için yeterli potansiyelin ülkemizde var olduğu ve önümüzdeki yıllar içinde rüzgar santrallerinin sayıları arttıkça deniz üstü santrallerinde kurulacağı ümit edilmektedir.
Türkiye`nin doğal enerji kaynakları alanında kesinleşmiş bir devlet politikasının olmaması sebebiyle Elektirik Eşleri Etüt Genel Müdürlüğünün hazırladığı rüzgar enerjisi haritaları gibi çalışmalar proje aşamasından ileriye gidememektedir. 20. yüzyılın ortalarında yapılan nerji kullanımı yanlışları ile ülkemiz fosil yakıtlara bağımlı hale getirilerek, bugüne kadar milyarlarca dolar zarar uğratılmıştır. Yukarıdaki yazıdanda görebileceğimiz gibi, sadece rüzgar enerjisinin tam anlamıyla kullanılmasıyla bütün ülke topraklarının yıllık elektirik enerjisi ihtiyacı karşılanabilir.
Dalga Enerjisi
Yer kabuğu üzerindeki ısı değişimleri sonucunda meydana gelen rüzgarların, denizler üzerinden esmesiyle meydana gelen dalgalar, Dünya`nın ve Türkiye`nin tam anlamıyla keşfedemediği doğal enerji kaynaklarından bir tanesidir.
"Her ne kadar bulunduğu yere göre değişse de ortalama günlük güneş enerjisi akışı metre kare başına 100 W’dır. Güneş enerjisinin kullanımında yüzey etkin olduğundan yüzey örnek verilirse; ideal şartlarda 1 kW elektrik üretimi için 10 metrekarelik bir alan gereklidir. Rüzgar enerjisi kullanılarak aynı miktarda elektrik üretimi için 2 metrekare yer gereklidir. (1-5 veya 1-10) Dalga gücü için bu alan sadece 1 metrekaredir. Ayrıca okyanuslardaki bu gücün sadece yüzde biri bugünkü dünya enerji talebinin beş katından fazladır. " *8
1994-2002 yıllarında düzenlenen NATO TU WAVE projesi sonucunda oluşturulan "Türkiye Kıyı Rüzgarları ve Derin Dalga Atlası" sonuçlarına bakarak, sadece dalga enerjisi yatırımlarıyla Türkiye`nin fosil yakıtsız ve çevreyi kirletmeden bütün elektirik ihtiyacını karşılayabileceğini görebiliyoruz.
Jeotermal Enerji



"Türkiye’nin teorik jeotermal enerji potansiyeli 31500 Mwt olarak kabul edilmektedir. Ülkemiz bu potansiyeli ile Dünya da 7. Avrupa da ise 1. konumdadır. Türkiye’nin bugün jeotermal enerjiyi doğrudan kullanım kapasitesi 1229 MWt dir.Doğrudan kullanım açısından ise Dünyada 5. durumdadır. Günümüzde MTA Genel Müdürlüğü’nün ortaya çıkarmış olduğu bu jeotermal potansiyelden elektrik üretimi, konutsera ısıtılması, termal turizm gibi alanlarda yararlanılmaktadır. Türkiye’nin toplam 1229 mwt lık doğrudan kullanımının 696 MWt lık kısmı (102.000 konut eşdeğeri) 12 değişik ilde konut ısıtmacılığında, 131 Mwt lık kısmı 635.000 m2 sera ısıtmasında ve 402 MWt’lik kısmından ise 215 adet termal tesiste yararlanılmaktadır." *10
Gaz emisyonu bulunmayan ve fazla yer kaplamayan santralleri ile yatırıma açık olan Jeotermal Enerji Santralleri, doğru kullanıldığı taktirde bütün Dünya`nın elektirik enerjisi ihtiyacını karşılayabilecek düzeydedir. Tüm bu katkılarının yanı sıra; konutların ısıtılmasında da kullanılmasıyla kömür ihtiyacını en aza indiren Jeotermal santraller, kömür ihtiyacını en aza indirmektedir. Ülkemizin aktif fay hatlarıyla dolu olması sebebiyle oldukça çok sahada elde edilebilecek Jeotermel gücün, konutlara ve seralara aktarılmasıyla kullanımı azalan kömür ihtiyacı fazlasının satılması yine ülkemize pozitif olarak yansıyacaktır. Bununla birlikte sanayi ithalatımızın önemli bir kısmını oluşturan taş kömürü ihtiyacınında bu yolla karşılanmasıyla Türkiye demir-çelik sanayinde bir adım daha ileri konuma taşınabilir.
Sonuç
Türkiye’nin mevcut enerji yapısı çoğunlukla ithal fosil yakıtlara dayalıdır. Türkiye, enerji ihtiyacının 2010 yılında %72’sini, 2020 yılında %80’ini ithal edecektir*9. 1975 yılında yaşanana benzer bir petrol kriziği yaşanması halinde, bu seferki ekonomik kriz Türkiye`yi teğet geçmeyecek, bireylerden çok devletin belini dükecektir. 2002 yılından bu yana yapıldığı gibi AB`nin sözleri dikkate alınarak yeni projeler üretilmelidir; AB’nin 2001/77 sayılı “Yenilenebilir Kaynaklardan Elektrik Üretiminin Geliştirilmesi Çalışmalarının Geliştirilmesi” konulu yönergesine uygun olarak bir çıkış yolu aramalıdır. Bu yönergeye göre: “Üye devletler ulusal gösterge hedeflerine ulaşmaya yönelik ilerleme çalışmaları yapmalı; Ulusal hedefler, 2010’a kadar gayri safi milli enerji tüketiminin %12’si ve enerji üretiminin %22,1’inin yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanmasına yönelik global hedeflerle tutarlı olmalıdır.”
Önümüzdeki seçimleri beklemeden çıkarılacak doğal enerji kaynakları kullanımıyla ve elektirikli motorlar ile ilgili çıkarılacak yasalar sayesinde Türkiye doğal kaynaklardan ürettiği enerji ile fosil yakıtları kullanmadan ve bu yöne parasını kaybetmeden ekonomisinde büyük atılımlar yapacaktır. Son günlerde Dünya da hız alan elektirikli otomobil üretimi ve tükemi teşfik edilerek, benzin istasyonlarına gereken ihtiyaç azami duruma getirilip, atmosfere karbondioksit salımı yapılmadan ulaşım bu yolla sağlanacaktır.
Yenilenebilir enerji kaynağı projeleriyle makalenin en başında belirttiğimiz sömürü faaliyetlerinden kurtulmayı başaran Türkiye, yatırımlarının sonucunu güçlenerek alacaktır. Elektirik ve Nükleer Enerji santralleri, HES yatırımları gibi gereksiz para harcamalarından elde ettiği kâr ile demoğrafik yatırımlarını arttırarak, çağdaş medeniyetler seviyesine rahatlıkla çıkabilir. Fosil yakıtlara duyulan sanal ihtiyacın azalmasıyla dış ticaret açığı azalan Türkiye, bu alana yatırdığı paraları eğitim-öğretim gibi belli başlı alanlara yönelterek, her Türk vatandaşının arzuladığı seviyelere gelişini dahada hızlandırabilir. Tüm bu yatırımları gerçekleştiren Türkiye, 2002 yılından bu yana belirlediği hedefleri daha kolay ve "temiz" bir şekilde gerçekleştirebilir.



Kaynak
*1 Bölgesel Enerji Politikaları ve Türkiye, Ufuk KANTÖRÜN
*3 Elektirik İşleri Etüt Genel Müdürlüğü, Türkiye`de Günej Enerjisi(http://www.eie.gov.tr/turkce/YEK/gunes/tgunes.html)
*4 Norm Enerji Sistemleri Limited Şirketi, Türkiyede üretilen güneş panelleriyle 100 MW GES yatırımı(http://www.solar-santral.com/menu_detay.asp?id=1201)
*5 Nükleer Teknoloji Bilgi Platformu, Doğal Gaz Enerjisi(Termik) (http://www.nukte.org/dogalgazenerjisi)
*6 VII. Ulusal Temiz Enerji Sempozyumu, Potansiyeli ve Çevresel Etkilerinin Değerlendirilmesi [Esin Acar (Osmangazi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, İnşaat Mühendisliği Yüksek Lisans Öğrencisi, Ahmet Doğan (Süleyman Demirel Üniversitesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü, Yardımcı Doçent Doktor.)
*7 Çınar (Demirhan), Ö., 2002, Türkiye’nin rüzgar enerjisi avantajları ve Hatay ilinde maliyet ve enerji potansiyelinin araştırılması,Yüksek lisans tezi,S.D.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü, 131 s.
*8 Dalga Enerjisi ve Türkiye`nin Dalga Enerjisi Teknik Potansiyeli ( Mustafa Sağlam, Tanay Sıtkı Sağlam, Marmara Üniversitesi, Makina Mühendisliği Bölümü, Ana Bilim Dalı)
*9 Doç. Dr. Tanay Sıdkı UYAR, Türkiye Genç İşadamları Derneği: “Türkiye’nin enerji sorunları ve çözüm önerileri”, (2003)
*10 Türkiye Jeotermal Enerji Potansiye ve Çevre, Dr. Abdulkerim YÖRÜKOĞLU