Kurallar Falan Filan





Kaç ay geçti sonkez berber görmemin ardından bilmiyorum. Çokta üzüldüğüm bir durum değildi açıkçası o soğuk yerde oturup saatlerce sabit kalmak. Herneyse işte bu hafta başında yine her zamanki gibi 08:30da başlayan derse geç kaldığımız için kapıda numara isteyen müdür yardımcısına yakalanmadan sınıfa çıkabilmiştik. Çıkabilmiştik diyorum çünkü iki kişiyiz. Burasını geçelim kaç kişi olduğumuz sizi ilgilendirmez. Geç kaldığım derse hocanın girmemesi bu sebeple yok yazılmamanın verdiği rahatlıkla öğretmen masasının yanında bulunun kaloriferde oturmuş muhabbet ediyorum, boş boş. Sınıfta oturup muhabbet etmekte çok sevdiğim bir durum değil açıkçası ama ders dinlemekten iyidir. Muhabbet yine dal taşağa sararken , sınıfın kapısında okulun müdürü ellerini arkaya bağlamış bir şekilde belirir, sigaradan sararmış dişlerini göstererek gülümserken , yer yer ağarmış şaçlarını sallayarak beni çağırır " o şaçlar ne kesilecek onlar". Sanki çok umrumdaymış gibi kendileri, tamam hocam diye cevap veririm. O güzelim seksi şaçlarımı kestirmek gibi bir niyetim yoktur tabiki. Aynı gün eve geldiğimde yine tanıdık sesler gelmeye başlar yemek masasında ; " o şaçlar kesilecek."Dişler temiz olduğuna göre bu müdür değil o zaman babam olsa gerek. Haliyle onuda taktığım pek söylenemez. Bu kestirme mevzuu tehditlere varır. Bilgisayarı açamazsın , arkadaşlarınla gezemezsin , ogüne kadar unutulan test çözdün mü konusu tekrar açılır. 8. sınıfta hangi dershaneye gittiğimi bilmeyen babamın birden aklına seneye sınava gireceğim gelmiştirki bütün iyi niyetiyle beni ders çalıştırmaya zorlar hale gelir. Baskılar sonuç verir - öhöm yani artık aynı cümleleri duymaktan sıkılırım- ve hiçbir artı özelliği olmayan ama bize yakınlığı dolayısıyla herzaman gittiğim yani 6-7 ayda bir gittiğim berbere doğru yol alırım. Yol karanlık uzun , çukurlu , belli yerlerinde su birikmiş , çevresinde köhne iki katlı binalar -bu binalardan birinde güzel bir kız oturuyor, burasıda önemsiz dikkat ederseniz yanlarında ikiş çizgi var- limon ağaçları. Yavaş yavaş yürüyorum kafamda berberin soracağı o kritik soruya cevap arayarak. Titriyorum -heycandan değil tabiki mont almayı unutmuşum- 3e vurdumca kafayı , yokya kısalt diyim ne olursa artık, 3 olsun 3 iyidir, yoksa ya kısalt diyim , 3 olsun. Aynı cümleler devam eder gider, derken işte o beklenilen soru ;
-Nasıl olsun abi ?
-Kısalt kafana göre
-Benimki gibi olsun mu
-( gözlüklerimi camın önüne koymamdan ötürü , üstüne birde miyop olmam eklenince birşey göremiyorum tabi adamın saçıyla ilgili) Olsun olsun tam seninki gibi olsun

Berberde televizyonla birlikte birde uydu receiver olmasına rağmen radyo açıktır sürekli. Turkuaz FMde çok nadide kanallarımızdan biriymiş bunu öğrenmeme yardımcı olan bütün Şahin Berber çalışanlarına ve yayında yapımda emeği geçen bütün herkese selamlarımı yolluyorum. 45 dakikalık bir tıraştan sonra yine hiç bir sike benzeyemeyen kendime pek benzetemediğim biri çıkar ortaya. Eve geldiğimde ise yine aynı yapmacık cümleler
-Ne kaa güzel olmuş
-Ne güzel olmuşsun boşuna bağırmamışım- Lütfen BSG-
Bir kardeşim gerçekçi tipime bakıp gülüyo , onuda sırf bu yüzden sevmem anlamına gelmiyo tabiki.

Neyse yine güzelim şaçlarım kuralların, emirlerin, kendini bi sik sanmışlıkların altında kesilip gidiyo. Bu hikayede orta parmağı olan herkesinde amına koyduğumu belirterek yazımı sonlandırmak isityorum. Umarum okul müdürüde beğenir.i

Dergimiz çıktı !!! Tüm bayilerde !!!

Yarıyıl tatilinden önce verilen ''Servet-i Fünun'u daha iyi anlamak için dergi hazırlama'' ödevimizi bitirdik.Ödevin''öncesine''gidelim.
Öncelikle,sınıf üç gruba-pencere tarafı,orta,duvar tarafı-ayrıldı.Görev ''edebiyat'' dergisi hazırlamaktı.Uzun sayılabilecek bir süre verildi.Ve çalışmalar başladı !

Sorun başladı. Elemanlardan biri dergiye sponsor bulduğunu söyledi ve bir diğer eleman onun bir tebriği ve terfiyi hakettiğini belirtti.Bir diğer eleman olan ben ise,onay verdim...Bilmiyordum ki-hangisi olduğunu hatırlayamadığım-anarşist düşünür haklıydı !
Elemanı ''genel yayın yönetmeni'' yaptık.İktidar verdik yani.Ve hiyerarşi başladı.Bir diğeri ise ''editör'' oldu.Bu ''işbölümü'' müydü acaba? Bu durum iş bölümü gibi görünebilir.Bir dergide editör,yönetmen vs. olmak zorundadır.Ancak böyle alt-üst ilişkisi kurulmamalıydı.Bu bir HİYERARŞİ'ydi!
Dergi iyiden iyiye sahiplenilmişti.Kavgalar oldu.Kimindi bu dergi ? Kavga ne içindi?Sıfatlar insanları değiştirir miydi?
Dergi ekibinde bir ''model'' daha vardı.Bu model iktidardan bile daha tehlikeliydi.Çalışmak istemiyor,ama istemediğini söylemiyor,çalışmıyor,istiyorum diyor ama istemiyor,olay çıkarıyor,içeriye saldırgandı,dışarıya(öğretmene) birşey söylemiyordu.Kendi içinde bir çelişkiydi,kısır döngüydü,çözümsüz bir sorunsaldı.
Bu ''modele'' karşı sakin kaldım,ama sessiz değil!
İktidar saldırgandı.Ağlamalar,bağırmalar,saldırmalar oldu.Burada iktidar haklı gibi görünüyordu ama iktidarı birisine teslim etmek hata olduğu için ''bu dava düşmüştür!''
Kör,topal herkes birşeyler buldu,yazdı getirdi.
Günler günleri böyle böyle kovaladı...
Artık baskı vakti gelmişti...

Artık bu ,son karar vaktiydi.Ekibin ismi hiyerarşik bir biçimde mi yazılacaktı yoksa ''hazırlayanlar'' başlığı altında mı olacaktı?
Yolda her ne kadar ''hiyerarşi olmasın!'' dediydimse de hiyerarşi kazandı.Yolda sesini çıkarmayan iktidar matbaada son bir hamleyle galip geldi,adını en üste yazdırdı !

Evet dostlarım...
Sonuç olarak ''özgür uzlaşı'' sınıfta kaldı.Sınıf ayrımı toplumun bu minik kesiminde bile devam etti.Toplum gittikçe ayrışıyor.Özgür uzlaşı için benliğinin farkında olan insanlar gerekiyor.İş gerçekten zor. Peki özgür uzlaşı ne olacak?
Özgür uzlaşı,sadece biyolojik olarak insan olan bu varlıklarla imkansız.
İnsan ne zaman insanlığını farkedecek?Özgür uzlaşı...ama ne zaman? Ben görür müyüm?...