Yaşanan teknik arızadan dolayı özür dileriz


Daha önce Zeytinlide yaptıklarımla iligli uzunca bir yazı yazmış hatta Metaltr de bile yayınlamıştım (bknz: mEta in the Zeytinli). Videoları, fotoğrafları benim kamerayla çekmiştik içinde arkadaşın hafıza kartı vardı. Öyle olunca aksaklık oldu kendi bilgisayarımdan ulaşamadım resimlere. Neyse elime geçti dün, meraklısına;


Oley Oley Oley Soulfly Soulfly

Walk geçişiyle Porrada

Unleash

Wall of Death Bile oldu























Resim 1 

2

3

4

5

6

7

İlaç şirketlerine güvenmeyip doktara gitmeyen çocuk



Kapitalist şirketler değil mi hepsi aynı bok diye, genelleme yapıp günlerdir doktora gitmiyorum. Gripin hariç kimyasal almadığım içinde işerken burnumu tıkamak zorunda kalmıyorum. Mutluyum. Ateşten ölüp, yerimden kalkamaz hale gelene kadarda beni kimse götüremez doktara.

Benimkisi soğuk alğınlığı hemde ağustosun yirmiyedisinde, ailecek şaşkınız bu duruma. Bilimum bitkisel çay, sıcak nescafe, çay gibi sıcak meşrubatlarla iyileşmeye çalışıyorum. Azimliyim eminimki iyileşecem. Kobay olmıyacağım yeni mezun olmuş doktara.

Menejerlik bizim işimiz 2007`den beri



Bilmediğiniz üzere 2007 yılından bu yana menjerlik işiyle haşır neşirim. Türkiye`nin şu an 3 büyük e-spor takımlarından birinde (bknz:HWA-Gaming) menejer olarak çalışıyorum. Büyük ihtimalle büyük çoğunluğunuz e-spordan bihabersiniz. Şöyleki;

Herkesin hiçbilmese bile adını duyduğu Counter Strike veya benzeri oyunların internet üzerinden "profesyonelce" oynanmasıdır. Nedir bu profesyonellik? Oyuncuların para karşılığı, futbol takımı gibi çalışmasıdır. Paranın kaynağı ise Sponsorlar. Tahmin edersiniz ki Türkiye`de hiçbirşeyin tam gelişmediği gibi e-sportda tam gelişmedi. Bu yüzden oyuncular sadece "eğlenmek" için oynuyor. Türk sponsorlar ise bizimle sadece dalga geçiyor olsada biz alıştık cevap alamamaya.

Bu günlerde menejerlik alanımı genişletiyorum. Yaşadığım semtte arkadaşımın amatör grubunun menejerliğini üstlendim. Haliyle ne yapacağım hakkında çok kapsamlı fikirlerim olmasada ilk iş profesyonelce düşünmek yine. İşi bir mekanizmaya oturtmak. Dışardan bakılınca bu çocuklar amatör kesin diye görünmektense, işi biliyorlar galiba etkisi yaratmak daha önemli. Bu yolda ilk adımda PR çalışmaları. Sosyal paylaşım ağlarında sayfalarla başlayıp t-shirtlere albümlere kadar uzanacak bir yol. Umarım gruptakilerde benim gibi düşünüyolardır.


"Bindik bir alemete sonumuz Bob Rock gibi olmasın"

Happy Birth Day



Ölmeseydi, Dimebag Darell bugün 44. yaş günün kutlayacaktı. İçimden Ameirkan Silah taşıma yasalarına binlerce küfür ediyorum bloga vurmak istemiyorum bunları. Ne kadar büyük bir Pantera fanı olduğumu artık anlamışsınızdır. Pantera`yı bu kadar sevmemin en büyük nedenlerinden biride gitarist Dimebag`dir. İlk kez Pantera dinlediğimde işte bu lan demiştim. Müzik benim için nedir sorusuna ogünden sonra Pantera`dır cevabını düşünmeden verebilirdim. Hayran olduğun herifin silahlı bir manyak tarafından 6 yıl önce öldürülmüş olması, anlatamayacağım kadar sinir bozucu bir hadise.

6 yıl önce bir Damageplan konseri Ohio`da. Pantera dağılmış, Dimebag kardeşiyle yeni bir grup kurmuş, konserlerine devam ediyor. Bu dağılmanın tek sebebinin Dimebag olduğunu düşünen manyağın teki sahneye atlayıp tetiğe basıyor. Dünya`nın görmüş olduğu en büyük gitaristlerden biri orda yaşamını yitiriyor. O anlardan sonra sahneye koşan adamlardan birinin 0:38. saniyede attığı çığlık herşeyi anlatıyor;





Yakın zamanda koluma dövmesini yaptırmayı planlayacak kadar sevdiğim bu adam kimmiş kısaca buradan göz atabilirsiniz;

http://tr.wikipedia.org/wiki/Dimebag_Darrell

Şuan söylemek istediklerimin hepsini Pantera`nın vocali Phil videosunun başında söylemiş bundan sonrasını kendisine havale ediyorum;





Bütün günü Pantera dinleyerek kendilerini anıyoruz; http://fizy.com/#q/pantera

Nu Metalde yaptım

Bugün konuşurken aklıma geçmiş olaylardan biri geldi, yazıyım dedim.

Arkadaştan mesaj gelir;

Arkadaş: Sana grup buldum
mEta: Ne grubu
A: Rock
m: İyide benim normal sesim kötü yapamam
A: Onlarda senin gibi bişey arıyolarmış
m: İyi bi deneriz bakalım
A: Konserleri varmış haftaya

Konser demesiyle heyecanlanmam bir oldu tabiki. Grubun davulcusuyla konuşuyoruz telefon vasıtasıyla. Birkaç kez; benim normam sesim kötü Amon Amarth, Bolt Thrower çalıcaksanız geliyim beni yormayın, dememe rağmen davulcu ısrarla stüdyoya gelmemi ısrarla istedi. Bir sonraki gün bana çalıncak şarkıları söylemesiyle yıkıldım: Drowning Poll - Let the bodies hit the floor ve Tear away.  Çalışmak için koskoca bir günün olduğunu düşünen mEta sevinç içinde, konser gününü hayal ederek zamanı geçirsede nevsine yenilmiştir. Arkadaşlarıyla eğlenceli olacağını düşündüğü için başka bir stüdyoda eline gitarı alarak Seven Nations Army çalmaya çalışmakta, hayatında ilk kez mikrofona şarkı söyleyen arkadaşı ise sadece ilk kıtayı tekrarlamaktadır. Buna rağmen çok fena eğlenilmiştir. Yarım saat kadar çalışıldıktan sonra mEta asıl şarkılarına çalışmak için eve döner, 2 saatini iki şarkı dinleyerek geçirir ve babasının sen kim konser kim bakışlarıyla yola çıkar. Dolmuşta bile çalışmaya devam eder. Yanına oturan amıca ise ters ters bakmaktadır. Ama bilmektedirki az sonra batıracaktır. Az önceki arkadaşından farksızdır.

Yeni grup elemanlarıyla stüdyonun önünde buluşur. Stüdyoya kararlaşılan saatten erkek girerler. Şarkı denenmeye başlanır. mEta Tear away`i söylemeyi gözüne kestiremez , Let the bodies ile başlıyak der. Şarkının başı kolaydır hoştur, en son flooru muhteşem brutal sesiyle söyler ama sonrası ders kitaplarına girecek derecede çuvallamadır. Amon Amarth söylemesini bile teklif etseler, ortamdan sıkılmış ve daha fazla Nu metal söylememe istediğimden dolayı ezbere bilmiyorum der geçiştirir. Sonra Sweet Dream çalmaya başlar diğerleri. Hepsini olmasada bir kısmını bildiği şarkıyı bilmiyomuş gibi yapar kapıya doğru bakar, yetkili hanım ablanın süre doldu demesi için. Yeni elemanlar bir sonraki gün gelmesini teklif etselerde yok abi almıyım der evine döner. Ogünden sonra bir daha stüdyo göremez mEta, müzik kariyeri biter. Ama aklında hala projeler vardır fena çıkış yapabilir. Çalıştığı şarkılardan biride buydu efenim


Geraneye çevirdiniz burayı

Şakirt dershaneler serilerinin, İzmir Şubesi Körfez`de ilk ders saati klimalar, yaşanan elantirik mualefeti dolayısıyla kapalı, sınıfında duvarlarının pencere olması sebebiyle; 30 taşak mevcutu bulunan sınıfta hararet artar. Dersi şimdi hatırlıyamıyacağım kusura bakmayınız. Verilen emir üzerine yeni mekanına gelen hoca ne yapacağının farkında olmadan ders anlatsada talebeleri aşırı sıcaktan sadece yellenebilmektedir. Bir kısmı kağıtlardan yelpaze yaparken diğer kısmı göbeklerini açıp üfürmekle meşgullerdir. Sonra o ses duyulur, o muhteşem ses, dayanılmaz bir tonla; hocam üstümüzü çıkarsak sorun olur mu? Ne sorun olacak zaten 15 tane taşak birbirimize bakıyoruz diye düşünen mEta`yı kimse durduramaz. Seksi kas hatlarını belirte belirte üstündekini çıkarır. Yarı çıplak ders dinlemekte ayrı bir zevkmiş diye düşünür içten içten. Oysaki hoca dersi değil tenefüsü düşünür. Sonra o kaçınılmaz sahne;

Başı örtülü hizmetçi hanım abla: Bıyrın hocam yoklama defteri
Başı ötülü hizmetçi hanım ablanın gözleri: Aboroy
mEta: Sonuna yetiştik sahnenin, tezyeeeeeeee geri gelllll
Başı örtülü hizmetçi hanım abla(İçinden): Geraneye çevirdiler iyice burayı


Tenefüs olur soyunuk olan 3 kişiden 2si giyinir diğeri ise hala göbeğini üflemektedir. Ansızın beklenmedik birşey olur. Şakirt dershanedeki kız sınıfımıza gelir, beni bile es geçerek, direk çıplak olanımıza döner ve;

ŞDK: Boş sıra var mı?
Soyunuk erkek: Çıkar mısın giyinecem ( memelerini gizleyerek) gayet ciddidir bu arada
mEta: Lan siktir git basıldık diye bağır üstüne bide
mEta: Şu arkadaki......... kız o sıra döner gider ama mEta hala şaşkınlık içerisindedir. Demem o ki şakirt dershaneler artık değişti. Eskisi gibi değiller. Artık Feto amcanın değil Che babanın sözlerini koyuyolar kitaplara, referandumda evet yerine hayır için manipüle ediliyoruz. Anlıyacağınız biz eski biz değiliz değiştik çok içtik geliyoruz.

Ölürüm Türkiyem şarkısında nasıl oynanır

Mustafa Yıldız Doğan`ın şarkısını bilmeyeniniz yoktur diye düşünüyorum. En azından birkere duymuşluğunuz vardır. Burda ise olay bilmek yada bilmemek değil bir düğünde çalmaya başlar, ölümü gör kalk oyna derlerse ne yapacağınız. Nasıl oynayacağınızı sırasıyla ve tane tane anlatıyorum Liverpoollu ülkücü kardeşlerim dikkatle dünleyiniz;

1- Şarkı çalmaya başlar
2- Ayağa kalkar bacaklarınız V şeklinde ellerinizde ona paralel olarak beklersiniz (bknz:http://tinyurl.com/3ydy7yw ortadaki gibi)
3- Şarkının ritmine uyarak kollarınızı yavaşça yukarıya kaldırırsınız
4- Ellerinizi bilekten yere paralel hale getirir, efe misali şıklatmaya başlarsınız
5- Ellerinizi açarak göğe yöneltirsiniz, bir kaç saniye böyle durursunuz
6- Kollarınızı yere paralel hale getirken sıçar pozisyon alırsınız
7- 6. kısıma kadar olanları tekrarlarsınız
8- Baktınız ki böyle sıçar pozisyonda erkeklik olmuyo belinizdeki silahı çıkartır emniyetini açarsınız
9- Maxsimum reklamı pozisyonu alır havaya ateş etmeye başlarsınız(bknz:http://tinyurl.com/2d5c3z5
10- Şarkı biter ve düğünün karanlık tarafına doğru kollarınızı kocaayak gibi sallayarak yürürsünüz.

Bu sahneler bu yaz tarafımdan görülmüş ama bunu oynayan arkadaşın ne içtiği öğrenilememiştir. Siz bunu oynayama kalkıştığınızda mümkünse yüzünüzü bir kartonla kapatınız ve izleyenlerin en yakın sağlık kuruluşunu aramamalarını dileyiniz.

Bir başka ülkcü şarkısı dansı eğitiminde görüşmek üzere ccc allaha ccc emanet olun

Oley Oley Oley Soulfly Soulfly





Saat 05.30 telefon titreşimiyle karışık mEta, mEtaa sesleriyle uyandırılıyorum. Beraber Zeytinliye gideceğimiz arkadaş akşam ben uyuduktan sonra mesaj atıp buluşma saatini 05.30 olarak belirlemiş meğersem. Benide bulamayınca balkonun önüne gelip, el yordamıyla uyandırmış. Üstümü giyinip hızla çıkıyorum dışarı. Servis 06.15te hayatımda ilk defa bu kadar erken kalkıyorum sanırsam. Servisle Gaziemirden otogara gitmek için Buca`nın bile içinden geçiyoruz, yaklaşık 1 saat 10 dakika sürüyor ve sonunda otobüsteyiz. 3 saatte Akçay`a ulaşacağımızı düşünüyoruz. Ama olmuyor tabiki. Otobüs otogardan çıktıktan sonra dolmuş misali yolda el kaldıranları trafiği katletme pahasına durup yoldan alıyor. Bir kaç saat sonrada önümüze spor motorsikletli biri geçip "banada araba muamelesi yapacaksınız lan" bakışlarıyla otobüsün önünde saatte 40 kilometre ile yol vermeden ilerliyor. O sırada arkadaşa dönüp birşeyler söylüyorum, ne dediğimi hatırlamıyorum bile, "yok artık ebesinin amı" demesiyle yanımızda oturan dede öyle bir bakış atıyor ki betimlenemez 15 dakika kadar bu olaya gülüyoruz. Ordan sonra uyuyamaya çalışarak vs. Burhaniye`ye kadar geliyoruz. Yol neredeyse bitti, sevinç çığlıkları atmamak içten değil ama dikkat dede var.


Akçay otogarında inip Japon turist gibi etrafa bakarken - ben Norveçli gibi bakıyorum - geçtiğimiz senelerde festival alanında stand kurmuş biri yanımıza gelip; festivale geldiniz galiba gelin size yolu gösteriyim diyor  - o t-shirtlerle zaten ya festival alanına yada pazar ayinine gidebiliriz adamda haklı-. Üstünde Rock Festivaline gider yazılı bir dolmuşla dümdüz ilerliyoruz. Ve beklenen çitler ve güvenlik görevlileri kapıda görünüyor. Bilet niyetine hazırlanmış bilekliklerimizi takıp içeriye giriyoruz. Otogardaki bakışlarımız hala devam ediyorken yanımızdan Catalfaque`nün erkek vokali Metehan Mert Çakır geçiyor. Bakışlarımız turistten, geldik galiba oğluma doğru değişiyor. Önümüzdeki 8-9 saat oturacağımız gölgeliğe gelip dinlenmeye başlıyoruz. Sonradan fark ettiğimiz üzere dönüş biletlerini almayı unutmuşuz, hem onları almak hemide denize gireriz diye yanımdaki arkadaşa don almak için festival alanından çıkıp tekrar otogara doğru yürüyoruz. Sıcak. Gelirken gördüğümüz pazar yerinin ilk tezgahında satılan donlardan birini denemek için arkadaş gözden kaybolurken pazarcı yanıma yaklaşıp;

Pazarcı: O üstündeki ne?
mEta: Tanımazsın abi Pantera diye Amerikalı bir grup
Pazarcının arkadaşı: Donuz lan o donuz resimdeki
mEta(içinden): Asdafasdagasddkikikikikikikiki

Yürümeye devam ediyoruz. 1 bilemediniz 1.30 saat sonra otogarın olduğu yerin önünde bir takım liseli hatta ilkokullular önümüzü kesip, abi bugün rock konseri var mı diye soruyor bizde bütün bilmezliğimizle; he abim var diye cevaplıyoruz . Bunu öğrenen çocuk bir elini yumruk yapıp, diğer elinide üstüne vurmak suretiyle galibiyetini hayvansı bir şekilde arkadaşına gösteriyor. Biletleri alıp yine aynı yazılı dolmuşlardan birine biniyoruz. Kalabalık olmasından yaralanıp para dahi vermiyoruz. Eğer bu blogu okuyorsa saçları yana yatık dolmuşçu abimiz özür diliyorum bir kez daha.

Festival alanına geldiğimizde oturduğumuz yerde beklemeye başlıyoruz. Panda sahnesinin ilk konserinin saati geçiyor. Zaten ortada bir Panda Sahnesi yok. Üstüne resmi bir açıklamada yok ortada. Tost almaya çalıştığımız sırada ön grupların paralarının ödenmediği, ana sahneninde biraz sonra toplanacağı söylentisi yayılmaya başlıyor.(Organizatörler bununla kalmayıp Güvelik Firmasının ve festival alanında çalışan gençlerinde parasını ödememiş hatta kapıda bekleyen görevlilere bir su dahi verememiş) Soulfly için o kadar yol teptiğimiz için umrumuzda değil beklemeye devam ediyoruz. O gün çalacak bir kaç grup toplanıp, festivalin merkezinde yer alan cafeye doğru gelmeye başlıyor. Onlarda bizim gibi umutsuzca beklemeye başlıyor. Birkaç saat sonra anasahneden bir duyuru yapılıyor; arkadaşlar festivalimiz tüm ...... devam ediyor, arkadaşlar fes...imiz tüm hızıyla devam ediyor, arkadaşlar festivalimiz tüm hızıyla devam ediyor. Bunlarda anlıyoruz ki ses sisteminde büyükçe bir delik var. O kadar geldik ama olsun kalk gidelim sıkıldım demeye başlarken yine aynı yöreden bir ses; Soulfly kendi ses sistemini getirmiş bu akşam çıkacakmış deniliyor. Rahatlıyoruz. Festival alanını gezdikten sonra sahnenin arkasında gölge bir yere oturup olayları takip etmeye devam ediyoruz. Biraz sonra olayların göbeğindeyiz. Bütün organizatörler birkaç metre ötemizde tartışıyorlar, bağırıyorlar, telefon ediyorlar. Hatta aralarında en yetkili gibi görünen bir abi; Bizim 4 tane avukatımız var gerekirse çıkmadıkları için davada açarız diye kimsenin duymadığını düşünerek tehditler bile ediyor. Bu konuşmadan öncede amatör gruplar haklı olarak; biz çıkamadık tazminat isteriz diyolardı. O sırada hızla bir minibüs geliyor içinden çıkan arkadaş; abi adamlar (muhtemelen Soulfly elemanları) benden hotel odasının anahtarlarını aldı diyor ve arabanın içindeki ses aletlerini indirmek için sahnenin arkasına geçmeye çalışıyor. O sıradada grubun baterisi indirilip, bir süre sonra geri yükleniyor sonra tekrar indiriliyor. Bunlar olduktan sonra sahnenin en önüne geçip beklmeye başlıyoruz. Saat 19.00. Hiçbir grup çıkmamış. Çoğu ziyaretçi alanı terk etmiş. Sponsor çadırlarından bir kısmını toplanmış durumda. Sahnenin sağ önünde beklmeye başlıyoruz. Ses sistemi takılıyor, hava kararıyor, sahne önündeki kalabalık artmaya başlıyor. Çoğu Soulfly için saatlerdir bekleyen kalabalık protestoya başlıyor. Dahil oluyoruz. En öndeki bariyerlere vuruyoruz ki o sırada organizatör hanımlardaan biri geliyor ve; susmazsanız grup sahneye çıkmayacak gidecek diyerek blöf yapsada kimse dinlemiyor ve bağırmaya devam ediyorlar. Sonrada o güzel hanımdan seyirciye doğru; sus lan o.çocuğu diye bir serzeniş geliyor. Küfürde yiyoruz. Islıklar, alkışlar devam ediyor. Bizi susturmak için elinde metal adına sadece Metallica bulunan DJ yüksek seste bütün albümleri açıyor. Metallica yüzünden kusmak üzereyiz. Saat 22.00 olduğu sıralarda Soulfly`ın teknisyenleri sahneye çıkıp soundcheck yapmaya başlıyor. Aralarından şişman olanını oldukça seviliyor olsada tam arkamızda bulunan ve liseli olduklarını söylemeselerde anladığımız grup; herşeye küfür etmeye, sahneye çıkan tercüman kızlara, organizastör hanımlara küfürlerini sürdürüp, gülüşüyorlar. Üstüne birde Ceza gelse 50th cent gitse muhabbeti açıyorlar. Sonunda benden önce biri çıkıp; biz buraya Soulfly için geldik deyip bir nebzede olsa o grubu sustuyor. Susmasalar güç kullanmaya hazır. Saat 01.00`a geldiği sıralarda gitarist, bassçı, baterist sırasıyla geliyor ve arkadan ezilmekten korkanlar çıksın uyarısı tam zamanında geliyor. Beklenen adam Max elinde Brezilya desenli gitarıyla gelince ortam hareketlenmeye başlıyor. En önde olduğum için mutlu olduğum dakikalarda başlıyor. "Blood, Fire, War, Hate" İle Soulfly`ın sahneye çıktığı sıralarda tam arkamda inanılmaz bir pogo başlıyor. Toplasan 1.000 kişi etmeyecek sağ taraf kendinden geçiyor. Ortamın kumsal olmasından dolayı yükselen tozun haddi hesabı yok. Girişi kaydettikten sonra kamerayı cebime koymaya çalışıyorum ama sağımdan solumdan insanlar fışkırıyor. Şarkının nakarat kısmıyla kafam kopana kadar sallıyorum kafamı. Pogo hala devam ediyor. Bir kaç resim çekip devam ediyorum. "This is the prophecy" başlayınca video almaya çalışıyorum ama video izlenmez durumda sanırsam şarkının çoğunda avazım çıktığınca bağırıyorum. O sırada kafamın üstünden biri geçiyor. Max, Circle Pit diye bağırıyor. Durmayan pogo çoşuyor. Seyircinin durmadığını görünce bir kaç şarkı sonra Max küçük el hareketleriyle; Türkiye, ayrılın şöyle ikiye Wall of Death zamanı diyor ve görüş mesafesi 10cm`e kadar düşüyor. O kadar çok yükleniyorlar ki ön tarafa güvenlik amiri birini gönderip önümdeki birleşme noktasına bir adamın yüklenmesini söylüyor. Tam hatırlamasamda o sırada "Bloodbaht & Beyond" başlıyor. Şaçlarımdan çıkan ter yüzünden görevli biraz olsun uzaklaşsada bırakmıyor demirleri. Az bilinen hatta bilmediğimiz şarkılar sırasında ortalık duruluyor. Görevlinin gözlerinde bunlar ne yapıyor bakışlarını görebiliyorum. Adamın kolu yüzünden hızımı alamadığım için yanımdakiyle yer değişiyoruz. "Rise of the Fallen" başlıyor. Çıksada dinlesek değidiğim şarkıya eşlik edemiyorum. Nakarat kısmını tam söylemiyor Max, bakıp kalıyoruz. Yine son albümden "Kingdom" giriyor az sayıda kişiyle eşlik ediyorum şarkıya. Nakaratta bütün vokal özelliklerimi sergiliyorum, demirlerden aşmak üzereyim. Kingdom bittikten sonra beklenmedik şekilde "Pantera-Walk" çalmaya başlıyorlar. Sonradan üstüme alınıyorum  tek başıma Kingdom söyledim üstümdede Pantera t-shirtü var jest mi lan deyip bütün narsisliğimi ortaya seriyorum. Bir ara ortaya büyük 3 trampet geliyor. Az önce seyirciye  küfür eden hanım abla bütün bu küçük sahneyi ben yarattım yürüşüyle gelip seyircilerden, az önce "Orgazmatron" diye bağıran arkadaşı sahneye çıkarıyor. Max elindeki bagetlerden birini arkadaşa veriyor ve çalmaya başlıyorlar. Ordaki arkadaşa bir sürü küfür ediliyor arkadan yerinde olmak isteyenler tarafından. Max`e sarılıp büyük ihtimalle orgazmatron istedikten sonra bagetlerle aşağıya geliyor. Sahnede tek bırakılan baterist ritim atmaya başlıyor sonra kalkıp o sıcakta deri eldiven giydiği ellerini kaldırıp sol tarafı işaret edip çığlık istiyor. Sadece ön tarafı çalışan soldaki arkadaşlar cılız bir ses çıkartıyor. Wall of death bile yapılan sağ tarafa geldiğinde kendi sesimi duyamıyorum. Aynı olay birkez daha tekrarlanıyor ama iki sıra arkamda duran kızı durduramıyorlar sonraki şarkılarda ince sesiyle ortalığı yıkıyor. Grubun seyirciyle olan etkileşimi inanılmaz. Nerdeyse her şarkıdan sonra alkışlamamızı yada elleri yukarı kaldırmamızı istiyorlar. Bir ara "Eye for an eye" çalarken yarıda kesip Oley Oley Oley Soulfly Soulfly diye bile bağırdık. Bir ara arkada duran Brezilya bayrağının etkisiyle Lay Lay Laydan sonra Şampiyon Brezil diye bağıracağımızı sandım Brezilya Milliyetçiliği sayfanın etkisiyle. Olmadı. Almanya`da 10.000lerce kişiye çaldıktan sonra bu kadar az insanı inanılmaz şekilde etkiledi grup. Ondan olsa gerek grup sahneden indikten sonra yaklaşık 1 dakika boyunca seyirci Soulfly diye bağırdı. Sesleri az çıkıyordu. Bende dahil bağıran herkesin sesisinin kısılmasından dolayı. Organizasyonun son günü batırmasına, hiçbir grup çıkmamasına, seyircilerin yarısının alanı terk etmesine, alanda kalan birçok insanın öğle saatlerinde Black Eyed Peas dinlerken kalça sallamalarına, organizatör ablalardan küfür, Soulfly teknisyeninin gitar sadece öndeki hopörlerden çıksın yanlar kalsın dediğini anlamayan ses teknisyeninden azar işitmemize, 3 liraya satılan bira bardaklarından her 3ünden 1inde su içmemize, Soulfly`da müzisyen miydi şimdi diyen tiky gençlerin ortamdan bir türlü gitmemesine rağmen, grup gösterebileceği en iyi performanslardan biriyle Türk seyircisini 2. kez mutlu etti. Muhtemelen çalan şarkılar:

-Blood,fire,war,hate
-Arise
-Chaos AD
-Roots Bloody Roots
-This is the prophecy
-Rise of Fallen
-Bloodbath and beyond
-Kingdom
- Eye for an eye
- Unleash





Konser bittikten sonra sahne önüne bıraktığım çantam dahil her yerimiz birkaç santim toz içindeydi. T-shirtümde kuru yer yoktu. Boynum aşağı inmediği gibi, 90 derecelik açıyla duramıyordu. Ama konserin etkisi paha biçilemezdi. Boynumu ovuşturduğum sırada sabahtan beri festival alanının tam ortasında mavi koltuklarda oturan, kısa şaçlı, gece dahi gözlük takan, kareli gömlekli, parlak küpeli, tiky arkadaşımız; bunlarda sanatçı mı şimdi, tamam 16 yaşında izlersin ama şimdi gitmez deyip yanımdaki sandalyeyi kaldırmaya teşebbüs etmeme sebep oldu. Kollarım tutsa bir dakika düşünmez fırlatırdım. Ne beklenirki dedikten sonra sustum. Öğle saatlerinde Hammer`ın üstünde pop rock, R&B, pop, hipop gibi türlerde bunun arkadaşlarıyla kalçalarını hiç durmadan sallayanlar. Bu olayıda tuvalette karşılaştığımız, Korn t-shirtlü 30lu yaşlardaki abi özet geçti; bak sen Pantera t-shirtüyle gelmişsin adamlar dışarda ne çalıyor. Bizde arkadaşımla o sırada lan bir biz yokuzdur sadece Soulfly için gelen diye yakınıyorduk. Varmış. Mavi koltukların önünde Trabzondan kalkıp gelen birinin; sol taraf ölüydü 3 kişi wall of death yaptık, hepsi liseli ergen, sadece izledi herifler, ne beklersin Türk metal dinleyicisi deyip gönlümüzü feth etti. Konser bitti organizastörlerin olayları bitti mi? Yok. Çalışanların çoğunun parası verilmemiş. Cebinde 40 lirası kalan herifler evlerine nasıl gideceklerini düşünüyorlardı. Hatta kıroyum amma festival bende tipli bir arkadaşla münakaşaya bile girmişlerdi. Grupların parasını ödeyemeyen organizatörlerden umudu çokten kesmiş olan çalışanlar susup nasıl gitsek acabayı düşünmeye koyuldular yanımızda. Bizde konser sırasında tanıştığımız arkadaşlarla sahile doğru yürüyüp, yatacak yer beğenmeye gittik. Saat çoktan 04.00 olmuştu, bizim "dana" da saatini 06.00`a kurmuştu güneşin altında yanmayalım diye. O saaten önce soğuktan uyanıp herkesi kaldırdım. Krem rengi kaprim full tozdu çıkardım. Festival alanından çıktık. Yeni arkadaşlarla vedalaştık. Zaman geçsin diye yürümeye karar verdik. 10 dakika gittikten sonra çeşmenin başında arkadaş uyuya kaldı bende kendimi zor tutuyordum. Dolmuşa atladık. Adana`dan gelen ama adını şu an hatırlamadığım arkadaş kalkışına 3 dakika kalan otobüsüne yetişmeye çalışıyordu. Gariptir bu sefer parayı gönüllü verdik. Otogara geldiğimizde saat 06.00 sularıydı, risk teşkil etmesin diye biletimizi zeka pırıltıları göstererek 11.15`e almıştık. Yolda uyuyan arkadaş sandalye ve masayı görünce yattı uyudu. Bende birşeyler atıştırdıktan sonra daha fazla dayanamayıp gözlüğümü elime aldım. Uyumuşum. Saat 09.00 sularında kalktıktan sonra uzun süre gözlüğü aradım ayaklarımın ucundaymış. Oyun oynadım, gazete okudum, 24 saaten uzun süredir yaptığımız ve gelenek halina gelen kız kesme işine devam ettim yan taraftaki muhabbeti dinledim. Birini uykulu olsam ondan gerek anlamadım biri yardım etsin;

Pembe gömlekli: Bütün grupları dinledim şimdiye kadar, Soulfly`ı dinlemedim (kendileri Headliner). Gittim yattım çadırda. Benide pek sarmaz zaten o tür.
Megadeth T-shithlü: Adamlar thrash yapıyolardı ama böyle farklı bişey ben sevmem ama bu sardı. Adamlar aynı şeyi tekrarlıyorlar. Şarkılarıda düşünmeden yazmışlar.
mEta(içinden): Az sonra şaçları böyle terden alnına yapışıyor ya abi ondan geldik derse şaşırmam

Arkadaş This is the prophecy`nin sözlerine bir kez olsun bakmamış olsa diyor ve konuyu kapatıyorum.

Sonunda otobüs gecikmelide olsa geldi. Yapacak bir şey olmamasındna ötürü arkada telefonla konuşan hanım ablanın yarrak sevdasını dinledim. Yok sen erken evlendin, şimdi ayrılıyosun valla bende evlenmicem geçen gün istemeye geldilerde X oğlanla yapamam ben. He şimdi şunu arıyım bakıyım napmışlar sevgilisiyle şöyledi. Ben kendine özen isteyen biriyim. Ben biraz ilgi beklerim. Ben sinirliyimdir sözümü sakınmam. Beni evlenmek için zorluyolarda beğenmiyorum. Derken 1 saat felan geçti. Arkadaş hala uyuyor bu arada. Servisler, benim uyumayı denemem, yanımda ağzı açık uyuan arkadaşla uyumam vs. derken İzmir otogarına geldik. Nedense burdada festivalin ordaki olduğu gibi insanlar yüzümüze tip tip bakıp, bu ne diyecekmiş gibi duruyolardı şaşırdım. Firmanın servisine bindik. Yanlış mı dindik korkumuzu yenmek için arkamızdaki teyzeye soralım dedik. 3 kere aynı şeyi tekrar ettim. Sesimin çıkmadığını anlamadılar. Sonra bu Buca-Şirinyere gidiyor dedi yandaki amca. Bizde tüh yanlış dedik indik. Balık beyinliliğimiz tuttu. 10 saniye önce tabelada 4. peron Buca - Şirinyer - Gaziemir yazısını dikkatle aramıştık. Sonra indiğimiz otobüs Gaziemirdi değil mi sorumuza evet yanıtını aldıktan sonra 1 saat 10 dakikada gittiğini öğrenince, vazgeçip dolmuşla geri döndük.


Sonunda eve ulaşabilmiştik. Eşyaları çıkardım. Hangisi temiz diye bakıyorum. Çantanın içinde giyilmemiş olanlar bile tozlu. Giyecek birşey aldım çekmeceden doğru duşa. Çorapları çıkardıktan sonra ne kadar kirlendiğimi fark edebildim. Kusursuz bir çizgi oluşmu orda. Şaçlarımı yıkarken köpükler siyah aktı. Temizlenmem uzun sürdü. Sonrada uyumak yerine kardeşimi döverek pc başından kaldırıp gezinmeyi tercih ettim.

Sonuç olarak bu çileye değdi mi? Bu olaylardan sonra ülkemize ayak basacaklarını sanmadığım grubu en önden, 2 şarkı hariç bütün şarkılarına eşlik ederek boynumu inciterek izlediğim için sonuna kadar mutluyum.

Köydeydim

Artık anladığınız üzere; uzun zamandır evimden kilometrecelerce uzakta, köydeydim. " Gidiyorum bütün aşklar yüreğimde" yazsını yazdıktan bir kaç saat sonra bizi otogara götürecek resmi hizmete mahsus araç kapıda belirdi. Araç belirmeden bir kaç dakika önce ise benkoşarak arkadaşın evine gidip, gitarı bilgsayara bağlamaya yarayan o küçük aleti almak için ter dökmüştüm. Soluklanmaya vakit kalmadan polis aracı (hep devlet bizi sömürecek değil arkadaş) evin önüne yanaştı ve yolculuğun ilk adımı başlamış oldu. Nedense birbirleri ile muhabbet etme hissi duyan annem ve görevli arkadaşlar, havadan sudan,  sineklerden zorlama bir konu açıp yolu tamamlaya çalışıyorlardı o sıra. Kardeşim ise bavulları otobüse kadar nasıl taşıyacağımızın derdindeydi. Neyseki devlet baba yardımımıza yetişmiş, telsizi göstererek otobüslerin giriş yaptığı kapıdan girip arabayı otobüsün içine kadar sokabilmiştik. İzmir otogarında camların arkasında otobüse doğru bakarken, bir şey fark ettik hemde kocaman bir şey. Yaklaşık 20 kadar bebe, bizim otobüse doğru yürütülüyolardı. Bilete tekrar tekrar bakıp bebelerin gittiği peronun bizimkilerle aynı olduğunu görmek insana büyük bir sıkıntının yanı sıra ter akabinde panik atak getiriyor, çaresizliği unutmamalı tabi.

Otobüs hakkında çimli kelebekli hayaller kurarken, ilk yazıda bahsettiğime yakın kalitede bir şey olması tahmin edersiniz ki beni sevinç göz yaşlarına boğdu. Yanıma oturan yirmibeşli yaşlarda, muhtemelen güvenlik mensubu kişi ise ciddi ciddi ağlıyordu. Acıdım. Tamam acıyor gibi yaptım. Mp3`ün en başında bulunan Among The Living albümüyle başladım yolculuğa, yapacak ekstra başka bir şeyde yok idi zaten. Saatler saatleri kovaladı hava karardı, servis yapıldı, yolcular uyumaya başlamıştı ki benim için günün kahramanı atıldı ortaya, çapraz önümde oturan yetmişli yaşlarda kır sakallı, kır saçlı dede. Bütün yol gaz çıkarma yeteneğine sahip bu süper kahramanın bir diğer özelliği ise annemin parfümünden başka koku aracının olmadığı otobüslerde yolcuların hayatını zehir etmekti. Derken ona bebekler katıldı. Zaten uyuyamıyacaktım tuz ve biber oldular. Mp3 dinlemenin yarattığı psikolojik baskı ise cabası. Her şarkının bitişinde "hay amk 5 dakika mı geçti şimdi bu yol bitmez" dedirtim tüyü dikti. Uyumadan 12 saat yolculuk geçti. Nihayet Niğde Terminalinde, dayım ve akrabaları bizi bekliyordu. Arabaya doğru yürürken, Minibüslerin gözünü yiyim atıvericez şimdi bavulları yandan ver elini köy cümlelerim kursağımda kaldı, arabanın yan kapısı çalışmıyordu. Ama çalışmalıydı o kadar yumruklamıştım. Sonun orda, işte orda, şurdaki işte lan, uzaktaki köy bizimdi, krallığımı kurup saatlerce uyuyabilirdim. Teyzemi almaya gitmek için fedekarlık yumurtasına layık görüldüm. Nevşehire gidip yerini bilmediğimiz otogardan (aslında ben televizyonda görmştüm ama GPS cihazımız bozulmuştu aksilik işte) uzun uğraşlar sonucu eve getirebildik. Teyzem kendi annesi yerine ilk olarak aynı köydeki kayınopederlerine uğramak isteyince, eve madalyamsız ve eli boş döndüm. Bunun verdiği sıkıntıyla arabaya doğru yürüyen annaenneme "Kızın yok, ben gelsem böyle beklemezsin dimi" dedim bir hışımla merdivenlerden çıkıp tv izlemeye başladımki, ayın sahnesi seçilecek sahneyi kaçırdım. Ben o sözleri söyledikten sonra anaannem kızının kazada öldüğünü sanıp ( Oha lan dedim ama içimden) fenalık geçirmiş, bunu gören yengem ise üstüne bir kova soğuk su dökmüş, tansiyonu bilmem kaçlara vuran ninem neredeyse ölüyormuş. Aldırmadım. En azından öyle gözüktüm.


                       D-Smart kumandası- test dolu çanta- test kitabı - iletişim kurduğum telefon- ve gitar


Kendi krallığımı kurmanın vakti gelmiş, bakıyorum geçmiş bile hayri. Götüm götüm kalabalıktan sıyrılıp aynı avlu duvarları içinde yer alan dayımların evine kendimi attım. Öyle bir atmaktı ki yaklaşık 25 gün sürdü. 25 günlük rutini özet geçiyorum; Sabah 08.30da kaldırıldım. Kahvaltı yaptıktan sonra avlunun ortasında yer alan binada herkesle birlikte bir süre oturup çay içtim. Krallığıma döndüm. Discovery Channel serisinden başlayıp, Küçük Sırlara kadar ne varsa izledim. Saat öğle olduğunda gitarımı alığ çalışmaya çalıştım. Öğle yemeğine  telefon ile çağrı yada "mEtaaaaaaaaaaa" şeklinde çağılıp tıka basa yedim. Geri dönüp test çözdüm. Kitap okudum ve tekrar televizyon izledim. Akşam yemeği. Daha sonra kuzenler tarlada değillerse oturup muhabbet dinledim. House başlayana kadar Evcilik Oyunu izleyip katıla katıla güldüm. House Reis izleyip uyudum.


Bunların haricinde çoğu zaman elimde sikindirik bir fotoğraf kamerası ile dışarlarda gezip. Beni gören çoğu kişiye göre otu boku çekiyordum. Bunların hepsini yaparkende yaklaşık bir deste insana mesaj çekiyordum. 2 haftada 2.000den fazla mesaj gönderdim. Çoğu zaman sıkılsamda, o kadarda kötü gitmiyordu. Ta ki shit out of me`nin mesajı bitene kadar. Yalnız, çaresiz, terkedilmiş hissettim kendimi diğer arkadaşlara mesaj atasım gelmedi. Boğazımda kaldı lokmalar, yutkunamadım. Ama o gittiği sırada aralarında ∂Ƙ∂∂Ɲ`nında bulunduğu bir ekiple, bütün yıl konuşabileceğimiz bir olay gerçekleştirdik, mesaj atarak. Olaya kendimizi o kadar kaptırmıştık ki Sibelle birbirimize "aşkım" ile başlayan mesajlar bile atmaya başlamıştık. Yaptıklarımıza mağruz kalan ve ele gelir bir uzak doğu sporcusu olan arkadaşımıza hala olayı anlatamadık tam anlamıyla. Yakında kısmetse düğünümüzede bekleriz. En kötü zamanlar ise babaannemlere uğradığımız zamanlar oldu ki 2 günde kendimi öldürmek isteyip, kuzenin ameliyat olmasını bahane ederek koşarak uzaklaştım krallığıma doğru.


                                                                       Yeşilli olanım


 Köyde olduğum sıralar, dedikodular hariç en unutulmaz olaylar bulunduğum düğünlerdi. Bu kadar açıktan pornografi içeren başka bir geleneğimiz olduğunu sanmıyorum varsa aydınlatın. Genellikle kadınlar ve kızlar oratada hedele hödele oynarken, şarkıcı ise " her yerini salalyarak gel " şarkısını dillendiriyor. Çoğunun üstünde giyilmiş vaziyette olan, yöresel kıyafetlerde bulunan uçkur ise en fenaları. Uçkur vücüdunuzun yanındaysa evli olduğunuz anlaşılıyor. Eğer arka tarafınızda ise kızsınız. Oynayanların çevresini çevirmiş, he desen kızların üstüne atlayacak isanların bulunduğu ortamda, açık davet olsa gerek bu. Götürüldüğüm düğünlerin ilkinde annemin gazabından kaçarken, ikincisinde babaannenin elini öpmeye götürülme maksadıyla kandırıldım. Babaannemim elini ve çevredeki onlarca büyüğün elini öptükten sonra, annem dğünün en ışık vuran ve yüksekte kalan kısmına bizi götürüp, kuzenin ve yanımda gelen Tanju abinin kız kardeşinin yanına oturttu.(Bir dakikaya onlar niye orda). Eve dönüş yolunda ise bana kız arandığının farkına vardım. Yavaş dedim, sert çıktım. Köylü kızı fantazim varken biraz şaçma bir serzeniş olsada ben yaptım oldu. Fantaziye gelirsek yoğun istek üzerine; bir kaç girişimim oldu ama köy yerinde recm ile öldürülmekten korktuğum için olsa gerek geri durdum. Çıkışmamın aksine dedeme beni evlendirmesi için direttiğimde oldu. Talip hazırdı; köyde milyon liralık tahıl alımı yapmış Bilmem neyin oğlu bilmemnenin kızı. Üstüne birde kızın adının öünde köyün en güzel kızı sıfatı olunca, çok yalvardım ama kalkıp isteyen olmadı. Sustum.


Sonunda dönüş yolundaydık. Burayı uzun uzun anlatmıyacam ama Afyon Cumhuriyet Tesislerinde kapının önünde saat 03.00 sularında gördüğüm, Tutku turizmin Yozgat, Ankara, Antalya seferinde bulunan, otobüsün orta kapısına yakın, ona göre otobüsün sağında, kolidor tarafında oturan, yanında mavi sıfır kollu birinin olduğu kızı arıyorum. Bu köy öz güvenime bir darbe daha vurmasa, üstüne bir de anamlarla birlikte olmamdan ötürü iletişeme geçemediğim kız, bu yazıyı okuyasa bana ulaşsın. Yada onu tanıyan gören. Yoksa bende Ben Aslı beni bul isimli bir video daha çerek seriye bağlıyacam. Saygılar efenim.

Son olarakta nacizane çektiğim fotoğrafları koyuyorum buraya:


























































































Devamı link yoksa çok uzayacak:



1 2  3  4  5  6  7  8  9 10 11  12  13  14  15  16  17  18  19  20  21  22  23  24  25  26  27  28   29   30  31   32  33



Zaman darlığından dolayı ekleyemediğim notlarıda yazmak istiyorum; Mesaj atan arkadaşlar olarak bahsettiğim Selen "Seli" , Ezgi" İzmir Güzeli", Ogun ve Hasana teşekkürü borç bilirim. Özelliklede Selen ve Ezgiye.(Yorumdan sonra yazdı demesinler diye belirtiyorum, sabah 5te kalkmam gerekti otobüse yetişmek için dolayısıyla erkek yatmam gerekti, fotoğrafları koymak çok zamanımı alınca böyle hızlı geçtim özürlerimi iletiriyorum)


Kendime Not: Yazılacak bir kaç sahne daha var onları unutma

Halam Serisi v0.2

Eniştemin iş arkadaşı Can, eşi Muhteremle çay içmek için halamlara ikinci gelişleridir;
Halam: Can`ın eşinin adı neydi lan
Eniştem: Takip et bakalım ne diye hitap ediyor.
Halam: Geldikten beri dinliyorum Ya Muhterem diyo


Halam çocuklarıyla Altınoluk sahilinde yürüyüşe çıkar.
Halam: Adama bak, bu yıla geldik hala yün çırpıyo suda
Kuzen: Elindeki ahtapot


Sıcak bir yaz günü yüzmeye gidilir;
Halam: Gidiyimde şu küçük kızın kolluğunu alıyım, sığ yerde boğulmayak
Yavaş yavaş kızın yanına gider, yüzer gibi yapar ama konuşmaya cesaret edemez neyseki;
Küçük kız: Teyze sen neden kıyafetlerinle yüzüyosun onları çıkarman gerekmiyo mu
Halam(uzaklaşırken): Ben bunlarla yüzmeyi seviyom



Niğde Fizik Tedavi Hastanesi Baş Hekim Yardımcısıyla Kayseriye hastaneye gidilir;
NFTHBY: Bu pencereler neden sadece yukarıdan açılıyor, tam açılsada hava gelse
Halam: Ya bi kanser hastası dayanamayıp kendini atmak isterse
NFTHBY: Hönk! Vallaha doğru söylüyor.
Halam: Bide hastanenin bu işlerini sana emanet ediyolar


Babası Türk, annesi Alman gelin ziyaret için gelirler, muhacır şivesinde evet anlamında kullanılan "ya" o gün halam tarafından ağızdan düşürülmez;

Halam: Ya ya doğru söylüyo bizim gelin
Halam: Ya ya o markadan alıcan
Halam: Ya bana öyle anlattılar
Gelin: Yenge bence sen Almancayı çok kolay öğrenebilirsin

Görmek yada görmemek


27 tane teröristi çoban sanıp, Hatayda 2 çobanı terörist sanan Türk ordusu, Başbakanının çömeldiği karakola yapılan saldırıyı 30 merkezden canlı canlı izlemişmiş. Görüntüleri bulamıyorum Youtube`a erişemediğim için ama muhtemelen izlemişsinizdir. Sızdırılan kayıtla ortaya çıkanlar tam bir fiyasko. Milyar dolarlar verilerek, ölen askerlerin babalarının vergisiyle alınan milyar dolarlık Heronlardan biri, o saldırı gerçekleşirken tam tepedeymişmiş.Bu görüntüleride canım ülkemin 30 yerine kurulan merkezlerden canlı olarak izlenebilirmişmiş. Buna rağmen uçak yada helikopter gelmemesi ilk facia, hele ki Diyarbakır'da askeri hava alanı varken. İlk şehit olan 2 asker ateş edilen yöne sırtları dönük açık alanda koşarken ölmüş. Çünkü çatışma sırasında belirlenen mevzide olmayan asker ceza alırmış. Toplam 4 el ateş ederek cepheye sürülen erden başka bir şey bekleyemezsin zaten. Bu sırada ordunun topu tüfeği, füzesi vs. hepside tutukluk yapmış olacak ki, askerler ikinci dünya savaşı seviyesinden kalma silahlarıyla direniş göstermeye kalkmış. Sonuç olarak 7 asker ölmüş.

Sonrasında; Genelkurmay bu video görüntülerini akraditasyonu olmayan kanallara sızdıranı bulmak için soruşturma başlatmış. Bununda sızdırılmasıyla, büyük ihtimalle irtica sebebi ile ordudan atılan, 2 albay çıkıp dava açacaklarını o kanallardan birinde açıklamış. Her fırsatta Dünya`nın en güçlü ordularından biri olduğu açıklanan Türk ordusu, kendini yine batırmışmış. Umarımki yine Taraf gazetesinin yaptığı ilk Heron Fiyaskosu gibi saptırılmış çıkar.

Halam Serisi v0.1

Spiker: Papa 19 dil biliyormuş
Halam: Biliyoda ne oluyo kimle konusuyo ?

Telekom görevlisi: Bu binada 2 kişi aynı interneti kullanıyormuş
Halam: Ne 2si, 8 kişi kullanıyoz

 

Eniştem çocukların ilgisi çeksin diye evin çeşitli kısımlarına Japonca alfabe serpiştirir
Halam: Bu Kuranları kim attı yere diye kaldırır

Misafir: Bugünde uçak kaçırmışlar
Halam: He hızlı bi uçak geçtiydi bugün

 

 

Spiker: Şampiyon atlet Elvan....

Eniştem: Şampiyon atlet nasıl olur ?

Halam: Böyle arkası dar olur


Halam: Erken tercih yapan, erken yerleştiriliyomuş

Kuzen: Tüh geç kaldık

Halam: Dedim ama