Sıkılınca Edebiyatçı olurum



Bir Pazartesi sabahı yine. Yeşilli mavili nevresimimi tekmeleyerek uyanıyorum. Okula gitmek için 2 saniyem bile olsa yinede bilgisayarımı açarım. Bugünkü gibi. Haber siteleri, Mafia Wars, Stronghold Kingdoms, HWA-Gaming, Google Reader, Oyunguru, Twitter, Stronghold Kingdom ve "çktm" mesajı geldiğinde hazırlanma vaktidir. Üstümü alelade giyinir, aynaya bakmadan dişlerimi fırçalar, hışımla evden çıkarım.

Bugündepek farklı birşey olmadı. Köşede Özerle buluşup, bir sonraki köşeye kadar yürüdük, ne zaman geçsem çalışan inşaat işçileri ve asık yüzleri, yine aynı yerlerindeler. Ezgiden poşeti aldım. Sigaramı yakıp durağa doğru yürümeye başladık. Dolmuş çoktan gelmişti. Gaziemir-Menderes hattı nereden bindiğimizi bildiği için gelmediğimiz zaman endişelendiklerini bile düşündüm bir ara. Yarısına gelmeden attım sigarayı. Çocuk acısı gibi olur, bilmem bilir misiniz. Özer hala birşeyler anlatıyordu o sıra, bense yüzündeki özgüvene odaklanmıştım.

Okula gelmek üzereyiz. Bazen Selen`i çok özlüyorum, Ayça`dan bile çok özlüyorum iki günde. Ayçayı özlerken bir yandanda Ogunle Hasanı özlüyorum, ama bunu söyleyince yüzleri ekşiyor. Susuyorum.Selen`in okula gelmeyeceğini bilmiyorum ta ki zil çalana kadar. O olmayınca okul dahada sıkıcı, ama o gelince çok daha sıkıcı olacağından o an için haberim yok. 3 ders boyunca masa tenisi oynadığımız sıralarda, sıramı bir başkasına devrettiğim bir an sandalye kıçımda büyüme başlıyor. Kantinde duvar ören işçiye sarılıp ağlamak istiyorum. Yüzü ve bakışlarındaki acı, bir an önce eve dönmek ister tavırları amcama benziyor, belki ondan ağlamak istiyorum. Galiba amcamı özlemişim. İşini yapmak için bu kadar heyecanlanan başka birini daha görmemiştim. İşi bittikten sonra bir sigara yakıp izleyen başka birini görmediğimden ise eminim.

Öğle arası zili

Ziller benim için mi çalıyor ne. Her gün gittiğimiz börekçiyedeyiz. Selende orada. Bir sigara daha yakıyorum. Bir bardak çay. Doğukanla e-Spor hakkında konuşuyoruz. Sıkıldığı, uzun süre sonra geldiği bu yeri yadırgadığı her halinden belli. Bir sigara daha. Doğukan, kendine has şekilde gidiyor. Selen`e dönüyorum, ağlıyor. Ağlıyor lan! Bir ara yüzümü buruşturup birşeyler dediğinde dinleseymişim belki nedenini anlarmışım. Arkadaşı için ağlıyormuş. Sevgilisinden ayrılmış. Gerçi pek ağlıyor denemez, ağlamaklı. Onları daha önce hiç bu kadar aciz görmemiştim.

Sevgililerin arasındaki muhabbetler oldum olası beni sıkar. Bundandır ki bugüne kadar aramda birşey olmaya başlayan kızlardan 2 günde sıkıldım. Ama şu an fark ediyorum ki ayrılmış çiftler dahada sıkıcıymış. Okula dönüyoruz. Hala teselli çabaları. Olay daha da sıkıcı bir durum alıyor. Sıkıntıdan sağır olduğumu düşünmeye başlıyorum. 

Sonunda sırama oturup kitabımı okuyabilirim; Acı patlıcan meselesi, heh heh, bir cıgara buyurmaz mısınız? Ha, kimin hesabına, ne zoruna çalıştığıma gelince bunu anlatmakta hiç zorluk yoktur, yani: Ben daima paradan yanayım. Daima paradan yana oldum. Var mı para, yok mu para! Rahmetli Çakır bunu anlıyamadı. Geçen sefer. Sıkı Yönetim`deki hakim de anlıyamadı. Kanun falan dediler. Benim bildiğim tek kelimek bir kanun: Para. Herkes gibi ona itaat ederim.

Bir ara Tarkandan çok çişim geliyor. Tuvalate gitmek için sınıfı terkediyorum.  Karşımda eski sevgilisiyle barışmadan önce her tenefüs göz göze geldiğim kız. Şaçlarını kestirmiş. Yakışmamış.  Yine göz göze geliyoruz, sınıfa dönerken yanımda daha önce görmediği kızı gördükten sonrakiden bir başka bakıyor. Daha önce hiç böyle bakmamıştı. Bu kızları hiçbir zaman anlamadım.

Türkiye`nin ilk e-spor temalı dergisine yazımı hazırladığım sıra, Selen az önce ağlayan aradaşının yanına çağırıyor. Maymunluk yapacakmışız. Defterimi yanıma alıp yazıma devam ediyorum. Yanlarındayım ama hiç yanlarında olmadım. Bir zaman sonra hayatımda en sinir olduğum laflardan biri çıkıyor Selen`in ağzından: Biz seni kız olarak görüyoruz. Selen değil başkası olsa; önce kafasını sırayla ezer, sonra kafatası kemiklerini itinayla toplayıp kolye yapmak için cebime koyar, geriye kalan cesedi sıradan çıkardığım demir çubukla parçalanana kadar dövüp, gitar kutusunda çöpe atardım. Her zaman ki gibi bu tür laflara susuyorum. Yoksa seri katil olabilirdim, sabırlı adamım vesselam. Yanımdakilerin kendi aralarında ettikleri muhabbeti yarım yamalak dinleyip, gülmeye başladıklarında gülüyorum, yazım bitmek üzere. Tenefüs zili. Okuduğunuz yazıyı yazmak için kendimi sırama atıyorum. 

Ayça hala mesaj atmadı. Takımın hali nolacak. Libya`da isyancılar kaybediyor. İbrahim Tatlıses`te ölmedi. Fener kaybetti bence iyi oldu. FC St. Paulide küme düşecek, neyse bize her küme Hamburg. Delicesine sıkıyorum, Attila İlhan bir kâr etmiyor artık. Uyumalıyım. Tez elden uyumalıyım.

This entry was posted by Sleepandbeer. Bookmark the permalink.

One thought on “Sıkılınca Edebiyatçı olurum”

  1. 1. ağlamadım gözlerim doldu sebebi de sevgili muabbeti değildi baba muabbetiydi.
    2. kimle bakışıyosun lan?!
    3. gerizekalı seni kız gibi görüyoruz dediğimde erkekliğinden şüphe ettiğimden demiyorum heralde normalde bi erkekle bi kız kadar yakın olamam seninle olabiliyorum o yüzden diyorum nankör herif.
    4. oku oku diye yalvardığın yazıda beni itin bi tarafına sokman da ayrı bi neşe kaynağı oldu bana.
    ps: başta anneeem oldum senin kadar nankör değilim ben