Olimpiyata katılmak için yazdıydım online başvuru formu bozulduydu

Fosil Yakıtsız Türkiye



Kaynak Sömürüsünün Tarihi
Eskiden dünya boğanın boynuzları arasında dönerdi, şimdilerde ise paranın ellerinde. Bugüne kadar uygulana gelmiş bütün ekonomik sistemlerin (Kapitalizm, Komünizm, Liberalizm, Merkantalizm...) temel sorunsalı; paranın paylaşılmasıdır. Liberalizmde, bireylerin özgürlük haklarını sonuna kadar kullanmasına imkan tanınmış, istedikleri yatırımları yaparak, sınırsız para kazanma imkanı sunulmuştur. Kapitalizmde ise; sermayesi olan bireyler, sermayesinin büyüklüğüne göre kar elde etmiştir. Komünizm ise bu önermelere karşı çıkarak; elde edilen karın eşit şekilde paylaştırılması fikrini ortaya atmıştır.
Coğrafi keşifler sonrasında ortaya çıkan iktisadi gelişmelerin ardından ortaya atılan Merkantalizm`in doğurduğu sonuçların ve burjuva sınıfının gösterdiği eğilimler sonucunda, toplumun oransal olarak oldukça küçük bir kısmı daha fazla para için sömürmeye başladı. Böylelikle ortaya çıkan zengin tabaka dünya üzerinde uygulanan iktisadi sistemlerede dayanarak önüne çıkan bütün kaynakları sömürmeye, ardından silah zoruyla işgal edilen fakir ülkelere sömürdüklerini işleyip satmaya başladı. Peşi sıra gelen kapitalizm düşüncesiyle; yüz yıllar boyu sömürü yoluyla elde edilenlere sermaye adı verildi ve biriktirilen sermayeyle dünyanın kaynaklarına göz diken yeni bebekler peydahlandı; fabrikalar. Bebekleri beslemek için daha dünyanın ihtiyacını karşılayacak kaynaklar ilerisi düşünülmeden hoyratça kullanıldı ve neredeyse tükenecek duruma kolayca getirildi. Gün geçtikçe fakirleşen halkın rahatsız olmaya başlamasıyla Liberalizm ortaya fırlatıldı ve herkesin bir gün holding sahibi olabileceği düşüncesiyle emek sömürüsüne devam edildi. Bütün bu girişimler ve fabrikalarda başlayan seri üretim faaliyetleri dünyanın bütün varlığı kalem kalem azaltmayı ve tükenme seviyesine getirmeyi başardı.
Komünizm`in uygulanabilen versiyonunun bütün dayanak noktası ise dünyanın sahip olduğu kaynakların kullanımıydı. SSCB kendi ideolojisine bağlı olarak, egemen olduğu toprakların kaynaklarını kullanılmaz hale getirdi. Özbekistan`da üretilen pamuğun, işletim fabrikalarını Ukrayna`da kurmak suretiyle 1994`te -ağırlıklarından kurtulduğu tarih- yıkıldığında gerisinde uzun süre kullanılmaz halde kalacak çok değerli kaynaklar bırakmış bir başka deyişle bunun böyle olmasını sağlamıştı. Basit bir akıl yürütmeyle; uydu devletlerin bütün kaynakları sömürülmüştü.
Tüm bu sömürü faaliyetleri sonucunda güçlenen ülkeler, kendilerini takip eden ülkeri ezmeye ve istediklerini uygulatmaya başladılar. Fosil yakıtlara duyulan ihtiyaç gibi sanal ihtiyaçlar uydurarak, bu gibi ihtiyaçların tamamını doğrudan yada dolaylı olarak ele geçirdiler ve daha çok kar için yarını düşünmeden bütün kaynakları harcadılar. Bunların sonucunda; hammaddeye sahip belli beşlı ülkeler, elde ettikleri paralarla silahlanıp, güçlenmeye ve güçlerine binaen hammadde fiyatlarını değişik şekillerde yükseltmeye başladılar. Yükselen fiyatlar ile servetlerine servet katarken, topraklarından fosil yakıt çıkartamayan ülkelere daha çok kara yolu yapması yönünde telkinlerde bulunarak kendilerine daha büyük pazarlar yarattılar.
Dünya üzerinde bulunan 1,41 Trilyon varil petrol rezervlerinden, 1,85 milyar variline sahip olan *1 Türkiye`de bu politikalardan nasibini aldı. İkinci Dünya savaşı sıralarında kara yolu taşımacılığının daha ucuza mal olmasıyla bu alana yönelen devlet politikaları, ülkede büyük karayolu yatırımları yapılırken, diğer ulaşım yöntemlerini görmezden geldi. 1975`ler de yaşanan petrol kriziyle tavan yapan fiyatların ardından Türkiye, dezavantajlı konuma geçti ve fosil yakıtlara daha bağımlı hale gelmeye başladı. Karayolu yatırımlarının daha çok oy getireceği fikriyle bu yöndeki yatırımlarını devam ettiren siyasiler, Türkiye`yi kara yollarına daha da bağımlı hale getirmeyi başardılar. Ülkemizde karayollarının yük taşıma payının % 92, yolcu taşıma payı ise % 95 civarında *2 olmasıda yanlış yürütülen politikaların sonuçlarını gün yüzüne sermektedir. Oranlardanda görebildiğimiz üzere karayollarına bu kadar bağlı bir ülkenin fosil yakıtlara olan bağımlılığı kaçınılmazdır.
Kaynağa Dayalı Ekonomi Sistemi: Kurtuluş
Tüm bu ülkelerin ve şirketlerin tiksindiği bir şey vardı; bolluk. Petrolun ve doğalgazın bu tarihlerde bu kadar yüksek fiyata satılmasının sebebi; belirli ülkelerde ve yetersiz rezevlerde olmasıdır. Bu rezervlere sahip olanların ürettiği; fosil yakıtların yanması sonucu oluşan enerjiden başka bir enejiye sahip olmadığımız fikri, bütün insanlara empoze edilmiştir. Bunun sonucunda ise insanlar ve devletler doğal enerji kaynaklarını göz ardı edebilmişlerdir.
Bugün farkına varmamız gereken önemli enerji kaynaklarından bir tanesi, jeotermal güçtür. 2006 yılı Massachusetts Teknoloji Enstitüsü raporuna göre: Yaklaşık 2000 zetajullük enerji şu anda dünya çapında mevcut. Dünyadaki tüm ülkelerin yıllık toplam enerji tüketimi sadece 0.5 zetajul. Bu demektir ki, 4000 yıllık enerji kısa zamanda kullanılabilir duruma getirilebilir.
Rüzgar enerjisi olarak, 2005′te Stanford Üniversitesi tarafından yayınlanan bir jeofizik araştırma bülteni, dünyadaki rüzgar potansiyelinin %20′si çalışır hale getirilecek olsa, “tüm enerji ihtiyacımızı” karşılayacağını ortaya koydu.
Güneş enerjisi olarak,dünya yüzeyine her yıl, yıllık enerji tüketiminin 10.000 katından fazla enerji içeren güneş ışınları çarpıyor. Basit fotovoltaik paneller enerjiyi bataryalara veya kişisel kullanım için tam ölçekli güneş santrallerine depolayabilir. Bu konuda potansiyeli büyük çapta geliştiren yeni teknolojiler sürekli ortaya çıkıyor.
Güneş Enerjisi
Türkiye`nin elindeki kaynakları kullanarak, çağdaş medeniyetler seviyesini yakalama fikri tamda burada devereye giriyor. Herkesin evinde bulunabilecek coğrafya kitalarından da görebileceğimiz üzere; Türkiye`de ki güneşlenme süresinin, yılın büyük bölümünü yağmur yüklü bulutlar altında geçiren Almanya`dan katbe kat fazla. Yıllık enerji üretiminin yüzde üçünü fotovoltaik paneller aracılığıyla güneşten elde eden Almanya`nın Bavyera eyaleti ile karşılaştırırsak*3, her mevsim yağışlı olduğunu bildiğimiz Doğu Karadeniz`in güneşten elde edeceği elektrik enerjisi, bölgenin bütün ihtiyacını karşılayabilir.
Halihazırda bir güneş enerjisi yasası çıkarmamış olan ülkemiz, Doğu Karadeniz`de yapılması planlanan milyar dolarlık HES projelerine akıtılacak kaynağın 200 Milyon Eurosu ile 100MW`lık*4 enerjiyi rahatlıkla karşılayıp, bölgenin eşsiz doğasının el değmemişliğinide korumuş olur.
Bunlara ek olarak Rusya ve İran`dan doğal gaz satın alınarak elektirik üretmek için, milli kaynaklarımızdan ayda 350.000.000$ seviyesinde harcamalar yapmaktayız*5. Sadece bir seferliğine doğal gaza ayırdığımız parayı güneş enerjisi yatırımlarına ayırabilirsek, ülkemizin dış tücaret açığını kapatmakla kalmaz, kış aylarında doğal gaz alımı yaptığımız ülkelerin gönülleri hoş tutmak için türlü numaralar yapmaktanda kurtulmuş oluruz.
Rüzgar Enerjisi
"Türkiye’nin karasal alanlarında 400 milyar kwh/yıl brüt potansiyel, 120 milyar kwh/yıl teknik potansiyel ve 50 milyar kwh/yıl ekonomik potansiyeli bulunmaktadır. Brüt potansiyel ise 160.000 MW, teknik potansiyel 48.000 MW rüzgar, ekonomik potansiyel ise 20.000 MW kurulu gücüne eşittir. Türkiye kıyı sahalarında ise 8.200MW kurulu gücünde potansiyel bulunmaktadır.
Avrupa topluluğu için hazırlanmış olan rüzgar potansiyel atlasına göre Ege denizinin 10 m yükseklikte yapılan ölçümlerle rüzgar hızının 7-8 m/s olduğu görülmektedir. Bu değerlerin yaklaşık diğer kıyılarda da aynı olduğu belirtilmektedir. Bu durumda deniz santrallerinin kurulması için yeterli potansiyelin ülkemizde var olduğu ve önümüzdeki yıllar içinde rüzgar santrallerinin sayıları arttıkça deniz üstü santrallerinde kurulacağı ümit edilmektedir.
Türkiye`nin doğal enerji kaynakları alanında kesinleşmiş bir devlet politikasının olmaması sebebiyle Elektirik Eşleri Etüt Genel Müdürlüğünün hazırladığı rüzgar enerjisi haritaları gibi çalışmalar proje aşamasından ileriye gidememektedir. 20. yüzyılın ortalarında yapılan nerji kullanımı yanlışları ile ülkemiz fosil yakıtlara bağımlı hale getirilerek, bugüne kadar milyarlarca dolar zarar uğratılmıştır. Yukarıdaki yazıdanda görebileceğimiz gibi, sadece rüzgar enerjisinin tam anlamıyla kullanılmasıyla bütün ülke topraklarının yıllık elektirik enerjisi ihtiyacı karşılanabilir.
Dalga Enerjisi
Yer kabuğu üzerindeki ısı değişimleri sonucunda meydana gelen rüzgarların, denizler üzerinden esmesiyle meydana gelen dalgalar, Dünya`nın ve Türkiye`nin tam anlamıyla keşfedemediği doğal enerji kaynaklarından bir tanesidir.
"Her ne kadar bulunduğu yere göre değişse de ortalama günlük güneş enerjisi akışı metre kare başına 100 W’dır. Güneş enerjisinin kullanımında yüzey etkin olduğundan yüzey örnek verilirse; ideal şartlarda 1 kW elektrik üretimi için 10 metrekarelik bir alan gereklidir. Rüzgar enerjisi kullanılarak aynı miktarda elektrik üretimi için 2 metrekare yer gereklidir. (1-5 veya 1-10) Dalga gücü için bu alan sadece 1 metrekaredir. Ayrıca okyanuslardaki bu gücün sadece yüzde biri bugünkü dünya enerji talebinin beş katından fazladır. " *8
1994-2002 yıllarında düzenlenen NATO TU WAVE projesi sonucunda oluşturulan "Türkiye Kıyı Rüzgarları ve Derin Dalga Atlası" sonuçlarına bakarak, sadece dalga enerjisi yatırımlarıyla Türkiye`nin fosil yakıtsız ve çevreyi kirletmeden bütün elektirik ihtiyacını karşılayabileceğini görebiliyoruz.
Jeotermal Enerji



"Türkiye’nin teorik jeotermal enerji potansiyeli 31500 Mwt olarak kabul edilmektedir. Ülkemiz bu potansiyeli ile Dünya da 7. Avrupa da ise 1. konumdadır. Türkiye’nin bugün jeotermal enerjiyi doğrudan kullanım kapasitesi 1229 MWt dir.Doğrudan kullanım açısından ise Dünyada 5. durumdadır. Günümüzde MTA Genel Müdürlüğü’nün ortaya çıkarmış olduğu bu jeotermal potansiyelden elektrik üretimi, konutsera ısıtılması, termal turizm gibi alanlarda yararlanılmaktadır. Türkiye’nin toplam 1229 mwt lık doğrudan kullanımının 696 MWt lık kısmı (102.000 konut eşdeğeri) 12 değişik ilde konut ısıtmacılığında, 131 Mwt lık kısmı 635.000 m2 sera ısıtmasında ve 402 MWt’lik kısmından ise 215 adet termal tesiste yararlanılmaktadır." *10
Gaz emisyonu bulunmayan ve fazla yer kaplamayan santralleri ile yatırıma açık olan Jeotermal Enerji Santralleri, doğru kullanıldığı taktirde bütün Dünya`nın elektirik enerjisi ihtiyacını karşılayabilecek düzeydedir. Tüm bu katkılarının yanı sıra; konutların ısıtılmasında da kullanılmasıyla kömür ihtiyacını en aza indiren Jeotermal santraller, kömür ihtiyacını en aza indirmektedir. Ülkemizin aktif fay hatlarıyla dolu olması sebebiyle oldukça çok sahada elde edilebilecek Jeotermel gücün, konutlara ve seralara aktarılmasıyla kullanımı azalan kömür ihtiyacı fazlasının satılması yine ülkemize pozitif olarak yansıyacaktır. Bununla birlikte sanayi ithalatımızın önemli bir kısmını oluşturan taş kömürü ihtiyacınında bu yolla karşılanmasıyla Türkiye demir-çelik sanayinde bir adım daha ileri konuma taşınabilir.
Sonuç
Türkiye’nin mevcut enerji yapısı çoğunlukla ithal fosil yakıtlara dayalıdır. Türkiye, enerji ihtiyacının 2010 yılında %72’sini, 2020 yılında %80’ini ithal edecektir*9. 1975 yılında yaşanana benzer bir petrol kriziği yaşanması halinde, bu seferki ekonomik kriz Türkiye`yi teğet geçmeyecek, bireylerden çok devletin belini dükecektir. 2002 yılından bu yana yapıldığı gibi AB`nin sözleri dikkate alınarak yeni projeler üretilmelidir; AB’nin 2001/77 sayılı “Yenilenebilir Kaynaklardan Elektrik Üretiminin Geliştirilmesi Çalışmalarının Geliştirilmesi” konulu yönergesine uygun olarak bir çıkış yolu aramalıdır. Bu yönergeye göre: “Üye devletler ulusal gösterge hedeflerine ulaşmaya yönelik ilerleme çalışmaları yapmalı; Ulusal hedefler, 2010’a kadar gayri safi milli enerji tüketiminin %12’si ve enerji üretiminin %22,1’inin yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanmasına yönelik global hedeflerle tutarlı olmalıdır.”
Önümüzdeki seçimleri beklemeden çıkarılacak doğal enerji kaynakları kullanımıyla ve elektirikli motorlar ile ilgili çıkarılacak yasalar sayesinde Türkiye doğal kaynaklardan ürettiği enerji ile fosil yakıtları kullanmadan ve bu yöne parasını kaybetmeden ekonomisinde büyük atılımlar yapacaktır. Son günlerde Dünya da hız alan elektirikli otomobil üretimi ve tükemi teşfik edilerek, benzin istasyonlarına gereken ihtiyaç azami duruma getirilip, atmosfere karbondioksit salımı yapılmadan ulaşım bu yolla sağlanacaktır.
Yenilenebilir enerji kaynağı projeleriyle makalenin en başında belirttiğimiz sömürü faaliyetlerinden kurtulmayı başaran Türkiye, yatırımlarının sonucunu güçlenerek alacaktır. Elektirik ve Nükleer Enerji santralleri, HES yatırımları gibi gereksiz para harcamalarından elde ettiği kâr ile demoğrafik yatırımlarını arttırarak, çağdaş medeniyetler seviyesine rahatlıkla çıkabilir. Fosil yakıtlara duyulan sanal ihtiyacın azalmasıyla dış ticaret açığı azalan Türkiye, bu alana yatırdığı paraları eğitim-öğretim gibi belli başlı alanlara yönelterek, her Türk vatandaşının arzuladığı seviyelere gelişini dahada hızlandırabilir. Tüm bu yatırımları gerçekleştiren Türkiye, 2002 yılından bu yana belirlediği hedefleri daha kolay ve "temiz" bir şekilde gerçekleştirebilir.



Kaynak
*1 Bölgesel Enerji Politikaları ve Türkiye, Ufuk KANTÖRÜN
*3 Elektirik İşleri Etüt Genel Müdürlüğü, Türkiye`de Günej Enerjisi(http://www.eie.gov.tr/turkce/YEK/gunes/tgunes.html)
*4 Norm Enerji Sistemleri Limited Şirketi, Türkiyede üretilen güneş panelleriyle 100 MW GES yatırımı(http://www.solar-santral.com/menu_detay.asp?id=1201)
*5 Nükleer Teknoloji Bilgi Platformu, Doğal Gaz Enerjisi(Termik) (http://www.nukte.org/dogalgazenerjisi)
*6 VII. Ulusal Temiz Enerji Sempozyumu, Potansiyeli ve Çevresel Etkilerinin Değerlendirilmesi [Esin Acar (Osmangazi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, İnşaat Mühendisliği Yüksek Lisans Öğrencisi, Ahmet Doğan (Süleyman Demirel Üniversitesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü, Yardımcı Doçent Doktor.)
*7 Çınar (Demirhan), Ö., 2002, Türkiye’nin rüzgar enerjisi avantajları ve Hatay ilinde maliyet ve enerji potansiyelinin araştırılması,Yüksek lisans tezi,S.D.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü, 131 s.
*8 Dalga Enerjisi ve Türkiye`nin Dalga Enerjisi Teknik Potansiyeli ( Mustafa Sağlam, Tanay Sıtkı Sağlam, Marmara Üniversitesi, Makina Mühendisliği Bölümü, Ana Bilim Dalı)
*9 Doç. Dr. Tanay Sıdkı UYAR, Türkiye Genç İşadamları Derneği: “Türkiye’nin enerji sorunları ve çözüm önerileri”, (2003)
*10 Türkiye Jeotermal Enerji Potansiye ve Çevre, Dr. Abdulkerim YÖRÜKOĞLU

This entry was posted by Sleepandbeer. Bookmark the permalink.