Archive for Kasım 2010
Sınav psikolojisi
İfşa etmeyi sevmediğim bişey olsada; üniversite sınavlarına hazırlanmaktayım. Hep hayal ederdim bende sınav psikolojisine girecek miyim diye, girdim oldu. Bazı zamanlar kendimi aciz hissetmemden öte her gördüğüm anlatım bozukluğunu yazım yanlışını düzeltmeye çalışmamda cabası.
Geçtiğimiz gün, en son 2005`te yenisi aldığım çerçevemi değiştirmek için doktora gittim -Seli`ye doktora gidicem demesem eve gittiğimde üşenip Diablo 2 yada Dungeon Siege 2(bu oyunları seçmemi de anlatırım bir ara) oynamaya devam edebilirdim-. Belli aralıklarla olduğu gözlük numaram katlamış ama bu sefer ikiye katlamış, kavanoz dibine doğru gitmekteyim. Nedense o gün benimle birlikte kayıt kabul kabuldeki hanım, yukardaki hemşire, gözleri kontrol eden doktor, sıra bekleyen hastalar gibi bir seri insan hayatından bezmiş, sıkılmış şekilde beklemekteydi, sanırsam dünya somurtma gününde dışarı çıkmışım.
Neyse konumuza dönüyorum; çerçevi seçtikten sonra gözlüğü almaya gittiğimde bir dizi kağıt imzalamam gerekti. Gözlüğü aldığıma dair kağıtlardan sonra karşımda ki emice birşey okuyacağını, benimde onları kağıda yazmam gerektiğini söyledi. Prosedür gereği birşeyler yazarken gerekli yerlere virgül, ünlem, noktalı virgül koyup, nesne eksikliğinden kaynaklanan anlatım bozukluklarınıda düzeltmeye çalışırken bulunca kendimi birşeylerin ters gittiğini anladım.
Umarım böyle devam etmez. Daha büyük bir dilek diliyorum; umarım en üstteki dayı gibi olmam
Bizi duyuyosan ses et
Yeni hedefim hizmetli olmak
Doğum günüm gibi mutlu olmam gereken bi günde geleceğim hakkında planlar yapıp tasalanmamam gereksede; tesadüfen öğrendiğimiz bir olay içimize en azından içime dert oldu.
Okul aile birliği yönetimine seçecek adam bulamayınca annemi yardımcılığa seçmişler. Çalışmakta olan kadıncağızdan gerekli imzaları almak içinse müdür yardımcısı sürekli peşimde annene söyle gelsin imza atsın cümlesiyle. Üstünden birkaç hafta geçtikten sonra oda anlamış olacak ki annemin gelemeceğini, okul aile birliği kararlarının yazılı olduğu defteri bana verip evde imzalat gel dedi.
Annem bakalım neye imza atacakmışız deiye okurken hizmetlinin aldığı maaş ailecenek dikatimizi çekti baya büyük olduğu için çekmemeside mümlün değildi.
Özetlemek gerekirse meramımı; ben hizmetli olacam arkadaş hiç kasamam üniversiteydi vs. vs.
Bir porsiyon peynir
Matbaada işimiz olması nedeniyle sürekli tost, yarım ekmek vb. şeyler yediğimiz mekanlardan sekip, matbaaya doğru yol aldık bu öğle arası. İşimizi halledip matbaanın yanındaki cafeye oturduk Seliyle. Biz gelene kadar siparişlerini vermiş olan arkadaşların gözlerindeki açlık bakışıyla ortaya yarım dana, ağzına elma sıkıştırılmış bütün domuz, içine leziz nohut taneler serpiştilmiş ağzınıza attığınızda derin zevkler yaşatan pirinç taneleriyle oluşturulmuş yemekler gelmesini bekliyordum kendimce. Çokta aç olmamanın verdiği rahatlıkla sadece çay söyleyip beklemeye, etrafıma bakınmaya başladığım sırada en aç bakan arkadaşın istedikleri geldi; önce bir sepet dolusu ekmek sonrada bir tabak dolusu siyah zeytin.
Canının çektiğini idda etsede başlarda sonradan parasının olmadığınıda itiraf etti. Zeytinleri ve ekmekleri gördükten sonra gayriciddi bir şekilde; peynirde söyle ekmeğine katık yapar yersin dememle birlikte garson yanımıza geldi ve;
Garson: Efem
Su: Peynir var mı acaba
G: Tulum, beyaz, kaşar?
S: Kaşar olsun. Ne kadar
G: İnce geniş bi tane 50krş
S: tamam öyle olsun
Hiçbirimiz "bir tane" kelimesine dikkat etmemişti halbuki az sonra olacakları tahmin etmeden.
Yanımızdaki yoldan geçen içinde atletli amelelerin doluştuğu minibüsün şokunu atlatmaya çalıştığım sıralarda garson ikinci kez geldi masaya doğru ve içinde kaşar olmasını beklediğimiz tabağı masaya gülerek bıraktı. Hepimizin kafasının tabağa dönmesiyle kahkahaların havada uçuşmaya başlaması bir oldu. Bir tane kelimesiyle gayet ciddi olan garson tabağın içine üst üste konulmuş 5 tane yarım iskambil kağıdı boyutunda kaşarı koymuş ve masaya getirmişti. Kaşar ve Suyla ilgili şakalar yapmaya başlasakta bir yerden sonra birşey bulamamaya başladık haliyle kaşarın boyutuna doğru orantılı şekilde.
O boyuttaki kaşarı arkadaşlarıyla paylaşma nezaketinde bile bulunan Su ise tahmin ettiğiniz üzere okula aç döndü.
Bu kısa hikayemizin ana fikri ise; liseli aç arkadaş.
Anne ben paranoyak oldum
Edebiyat derslerimize giren Celal Fedai`nin (adam boru değil ondan ismini verdim) hıyar yetiştirimiyle ilgili anlattığı anektottan sonra anne ben paranoyak oldum. Menderes/İzmir`de hıyar yetiştirmek isteyen nevi şahsına münasır bir çiftçimiz Mendereste şübesi bulunan tohum şirketine siparişi verir, şube siparişi Antalya`ya iletir, merkez şube tohumu İsrail`den satın alır. Alınan tohumlar ekiminden belli bir süre geçtikten sonra serada "çatur,çutur" büyürken rahatlıkla "dinlenebilir".
Kafam çevresinde çakan bir şimşekle daha önce önemsemediğim bir sürü şey hatrıma geldi. Patates tohumlarının adları; AGRİA - MARFONA - MARABEL - LATONA - KONSUL - AGATA - COSMOS - WANGOGH - FABULO - PROVANTE - LADY OLİMPİA - SYKLON - HERMES. (Birkaçının küçük veyahut büyük ünlü uyumuna uymasından başka Türkçeyle bir benzerlikleri yok.) Yerli üretici tarafından tercih edilen buğday tohumları; BEZOSTAJA,LANCER.
Adını telaffuz edemedikleri patates tohumlarını yıllardır kullanan Nevşehir ve Niğde yöresi çiftçisi (bknz: dayımlar, amcamlar) geçtiğimiz yıldan itibaren topraklarında patates ekimine izin verilmediği için başka bitkileri yetiştirmeye koyuldu. Neden bu tohumları kullanıyorsunuz sorusuna cevapları ise; kem,küm gak ve guktu. Bundan 5 yıl önce; bu hıyar tohumlarını kullanırsak toprağımız ölür diyen Menderes çiftçisinin toprağı geçtiğimiz yıl öldü. Tırları geri dönen domates üreticisinin domatesleri duvarlardan sekerken, Rus Devlet birimleri ithal yasağının nedenini ilaç kalıntısı olarak gösterse de, Rus kamuoyu "başka" şeylere yoğunlaşmıştı. Domatesin 20 Krş olduğu sıralarda Prens Charles ise, İntepe`den her ay satın aldığı domatesleri afiyetle yemekteydi.
KKTC`ye götürmek üzere hormonsuz domates arayan Tarım Bakanlığı yetkilileri ise durumdan gayet memnun görünüyordu o sıralarda. Çiftçim ise; Ağrı`nın adını hatırlayamadığım bir köyünde kendi girişimiyle buğday gibi yörede yetişen tarım ürünlerinin yerli tohumlarına ulaşmış, atıl durumdaki kerpiç bir evde depolayıp kullanmaya başlamıştı. Yine o yıllarda Kayseri`de bulunan resmi bir kuruluşun yerli tohum üretmek için çalışmalara başladığını duysakta devamını getiren haberleri okuyamamıştık.
Topraklar ölüp, yerli tohumların yok olduğu, kusursuz daire biçiminde mandalinalar yediğimiz bu sonbahar aylarında Mehdi EKER; İsrail tohumları kullanmıyoruz diyerek, pazarın gazını almaya çalıştı.Türkiye Tohumculuk Endüstrisi Derneği bir ay önce İsrail tohumlarının pazar payı %5 diyerek traji komik açıklamalar yaptı. Bir dizi seyrek bıyıklının yaptığı açıklamalar ise olan oldu kes bir domates dedirtmekten öteye geçemedi.
Onca tohum haberi okuduktan sonra ise elimde duran kusursuz mandalina ve dolapta büyümeye devam eden hıyarları satın alırken aklımdan geçenler paranoyak etti anne beni.
Psycho Stick - Beer!
Blogun ismini seçerken aklımızdan geçenleri şarkı yapmışlar. Lets go drink some beer!