"Schopenhauer, Platon'un ve Immanuel Kant'ın etkisinde idealizmin teorisini kendince anladığı boyutunda temsil ederken, bu genel bakışı subjektif idealizmin sınırlarından taşıramamış ve Hegel'in felsefesini de reddetmiştir. Hegel, Schelling ve Fichte'ye ve sonradan kendisini fikirlerinden dolayı onore eden Schleiermacher'e karşı etkileyici polemikler yazmaktan çekinmemiştir.
Felsefesinin ilkesel bir kavramı irade kavramıdır. Dünyanın özü ve gerçekliği irade iken, fenomenlerden oluşan dünya, tasarımdan başka bir şey değildir. İrade, Schopenhauer felsefesinde kendini bir zorunluluk olarak gösterir, ki onun düşüncesindeki kötümserliğin ve karamsarlığın kaynağı da esas olarak budur. İnsan, tamamen kurtulamayacak olsa da istencin emrine boyun eğerek acı ve kederden kısmen kurtulabilir. Bu noktada Schopenhauer'ın düşüncelerinin belirli ölçüde, kaderciliğin ağır bastığı doğu felsefelerine yakınlaştığı söylenebilir.
Schopenhauer'a göre; birbirlerini en çok büyüleyenler, birbirlerini en çok tamamlayanlardır.
Schopenhauer, görünen dünyanın ardında yatan esas gerçekliğin istenç (irade) olduğunu ileri sürdü. Schopenhauer'a göre bu istenç akılsız, bilinçsiz bir öze sahipti ve kendisini fenomenler dünyasında gösteriyordu. Bütün görünenlerin kaynağıydı. İnsan bedeni de onun eseriydi. Aklın denetimde olmayan bu istenç, insanları parmağında oynatıyor ve geçici tatminlerle veya ulaşılamayan hayâllerle, insanı hiçbir zaman dışına çıkamayacağı bir bıkkınlık ve acı döngüsüne sokuyordu. Ona göre; bu anlamsız, boş, acıyla dolu ve kötü hayattan kaçınmanın tek yolu vardı: İstencimizi öldürmek! Bu onu Hinduizm, Budizm gibi dünyevi bir yaşamdan el çekmeyi ve bir keşiş gibi yaşamayı, başkalarına yardım etmeyi, mutluluğumuzu olabildiğince arttırmayı değil, acılarımızı olabildiğince azaltmayı öneren bir yaşam şeklini önermeye yöneltti. Felsefesi, aklın (rasyonalizm) temele oturtulduğu felsefe tarihinde yeni bir bakış açısı anlamına geliyordu ve psikoloji, psikanaliz, müzik, edebiyat gibi entelektüel ve sanatsal alanlarda büyük etki gösterdi." Devamı için bknz: http://tr.wikipedia.org/wiki/Arthur_Schopenhauer
İki bölümden oluşan Aşkın Metafiziği kitabında Schopenhauer, tamamıyla negatif bakış açısıyla işlemiş ele aldığı konuyu. Kitabınının ilk kısmı Kadınlar Üzerine'de, Avrupalı filozof sıfatına yakışmayacak sözler sarf etmiş ardı ardına. Kadınları zihinsel eksiklikle suçlarken, estektik olarakta yetersiz olduklarını savunmuş, istisnalar dışında. Tek dertleri giyinip süslenmek ve erkekleri baştan çıkarmak olan Schopenhauer kadınları; ticaretten, askeriyeden, siyasetten uzak tutulup, evde çocuk bakmalı ve süsleriyle uğraşmalılarmış. Kadınları için ikinci cins olarak nitelendirmeye kadar uzanan bu aşağılama silsilesinde, bir erkek olarak hak vereceğim tek yer; "bazı" dişilerin yaşama amaçlarının süslenmek ve erkekleri ayartmak olduğu gerçeğidir. Kadınlar Üzerine bölümünün sonlarında çok eşliliği hak gören ve Doğulu bilginlere arka çıkan Schopenhauer, yaratılış olarak herhangi bir kabiliyeti olmayan kadınların çok eşliliği kabul ederek, güçlü, kuvvetli ve her işe aklı yeten erkeklerin arkasına sıralanıp mutlu mesut yaşabileceklerini iddia etmiş. Kadınlar hakkında yazılabilecek bütün olumsuz fikirleri 31 sayfaya sığdırıp ikinci bölümün başlığını atabilmiş kendileri.
Cinsel Aşkın Metafiziği isimli bölümden anladıklarımı sizler için özet geçecek olursam;
Aşk dediğimiz duygu; güdülenmeden başka bişey değidir. Bugüne kadar çoğumuz zevklerimizin ön planda olduğunu düşündü: estetik zevkler, fikirsel zevkler vb. Atladığımız çok önemli bir husus daha var aslında; doğa. İnsanında hayvani duygularının olduğunu kabul etmek gerekir öncelikle. Kelebekler gibiyiz, çok kısa içinde öleceğimizi bildiğimizden için hemen üremek isteriz. Ürettiğimiz canlının da en iyisi olmasının taraftarıyızdır. Bu yüzdendir ki eşimiz olacak kişiyi özenle seçer ve inceleriz. Bu özenmenin sebebi: Dünyaya gelecek çocuğun kusursuz insan ırkına uygun olmasıdır. İşte doğa burda devreye girer; diğer hayvanlar gibi insanında soyunun devam etmesi ve en iyi çocuğun ortaya çıkması için insanı tetikler.
Herhangi birini beğendiğimizde yüzü güzel diye düşünürken aslında düşündüğümüz, ikimizin çocuklarının nasıl olacağıdır. Burnu çok kemikli, biraz kilosu olan, ayakları yan basan ya da akıl sağlığı yerinde olmayan kişileri beğenmemizin sebebi budur. Çünkü onlarla birlikte olsak yine burnu kemikli olan birinin dünyaya gelme ihtimalini düşünürüz. Kilolu bir insanın yine kilolu birini kendine eş olarak seçme olasılığı çok azdır. Ağz; tipime uygun değil desede, bilinç altı; doğacak çocuğumuzda kilolu olabilir demektedir.
Aşk dediğimiz duyguda bundan ibarettir; cinsel arzu ve kusursuz ırk arayışı. Sarışın kızların, esmer erkeklerden hoşlanmasının sebebi basittir; saf insan ırkı esmer tonlu bir renge sahiptir ve sarışın kızlar -bu yüzden olduğunu kabul etmeselerde- beyaz ırkı özüne döndürmeye çalıştıkları için esmer erkeklerden hoşlanırlar.
Schopenhauer için dünya üzerinde birbirinin tamamen aynı bir çift yoktur. Bu yüzdendir ki insanlar kendilerini tamamlayan kişileri ararlar. Kendilerinde bariz olarak eksik gördüklerini tamamlamaya uğraşırlar. Kendilerini tamamladıklarına emin olduklarında evlenmek ve çocuk dünyaya getirmek için hazırdırlar. Üzerine cilt cilt kitaplar yazılmış aşk ise; partnerin cinselliğe alışmasıyla son bulur ve alışkanlığa dönüşür.
Kitabının ikinci bölümünde karşı çıkacağım hiç birşey yazmamış olan Schopenhauer, okunabilir bir kitap ortaya koymuş. Aşk üzerine düşünenlerin daha başka bakış açıları kazanmaları için kitabın sadece ikinci kısmını okumalarını tavsiye edebilirim.
Felsefesinin ilkesel bir kavramı irade kavramıdır. Dünyanın özü ve gerçekliği irade iken, fenomenlerden oluşan dünya, tasarımdan başka bir şey değildir. İrade, Schopenhauer felsefesinde kendini bir zorunluluk olarak gösterir, ki onun düşüncesindeki kötümserliğin ve karamsarlığın kaynağı da esas olarak budur. İnsan, tamamen kurtulamayacak olsa da istencin emrine boyun eğerek acı ve kederden kısmen kurtulabilir. Bu noktada Schopenhauer'ın düşüncelerinin belirli ölçüde, kaderciliğin ağır bastığı doğu felsefelerine yakınlaştığı söylenebilir.
Schopenhauer'a göre; birbirlerini en çok büyüleyenler, birbirlerini en çok tamamlayanlardır.
Schopenhauer, görünen dünyanın ardında yatan esas gerçekliğin istenç (irade) olduğunu ileri sürdü. Schopenhauer'a göre bu istenç akılsız, bilinçsiz bir öze sahipti ve kendisini fenomenler dünyasında gösteriyordu. Bütün görünenlerin kaynağıydı. İnsan bedeni de onun eseriydi. Aklın denetimde olmayan bu istenç, insanları parmağında oynatıyor ve geçici tatminlerle veya ulaşılamayan hayâllerle, insanı hiçbir zaman dışına çıkamayacağı bir bıkkınlık ve acı döngüsüne sokuyordu. Ona göre; bu anlamsız, boş, acıyla dolu ve kötü hayattan kaçınmanın tek yolu vardı: İstencimizi öldürmek! Bu onu Hinduizm, Budizm gibi dünyevi bir yaşamdan el çekmeyi ve bir keşiş gibi yaşamayı, başkalarına yardım etmeyi, mutluluğumuzu olabildiğince arttırmayı değil, acılarımızı olabildiğince azaltmayı öneren bir yaşam şeklini önermeye yöneltti. Felsefesi, aklın (rasyonalizm) temele oturtulduğu felsefe tarihinde yeni bir bakış açısı anlamına geliyordu ve psikoloji, psikanaliz, müzik, edebiyat gibi entelektüel ve sanatsal alanlarda büyük etki gösterdi." Devamı için bknz: http://tr.wikipedia.org/wiki/Arthur_Schopenhauer
İki bölümden oluşan Aşkın Metafiziği kitabında Schopenhauer, tamamıyla negatif bakış açısıyla işlemiş ele aldığı konuyu. Kitabınının ilk kısmı Kadınlar Üzerine'de, Avrupalı filozof sıfatına yakışmayacak sözler sarf etmiş ardı ardına. Kadınları zihinsel eksiklikle suçlarken, estektik olarakta yetersiz olduklarını savunmuş, istisnalar dışında. Tek dertleri giyinip süslenmek ve erkekleri baştan çıkarmak olan Schopenhauer kadınları; ticaretten, askeriyeden, siyasetten uzak tutulup, evde çocuk bakmalı ve süsleriyle uğraşmalılarmış. Kadınları için ikinci cins olarak nitelendirmeye kadar uzanan bu aşağılama silsilesinde, bir erkek olarak hak vereceğim tek yer; "bazı" dişilerin yaşama amaçlarının süslenmek ve erkekleri ayartmak olduğu gerçeğidir. Kadınlar Üzerine bölümünün sonlarında çok eşliliği hak gören ve Doğulu bilginlere arka çıkan Schopenhauer, yaratılış olarak herhangi bir kabiliyeti olmayan kadınların çok eşliliği kabul ederek, güçlü, kuvvetli ve her işe aklı yeten erkeklerin arkasına sıralanıp mutlu mesut yaşabileceklerini iddia etmiş. Kadınlar hakkında yazılabilecek bütün olumsuz fikirleri 31 sayfaya sığdırıp ikinci bölümün başlığını atabilmiş kendileri.
Cinsel Aşkın Metafiziği isimli bölümden anladıklarımı sizler için özet geçecek olursam;
Aşk dediğimiz duygu; güdülenmeden başka bişey değidir. Bugüne kadar çoğumuz zevklerimizin ön planda olduğunu düşündü: estetik zevkler, fikirsel zevkler vb. Atladığımız çok önemli bir husus daha var aslında; doğa. İnsanında hayvani duygularının olduğunu kabul etmek gerekir öncelikle. Kelebekler gibiyiz, çok kısa içinde öleceğimizi bildiğimizden için hemen üremek isteriz. Ürettiğimiz canlının da en iyisi olmasının taraftarıyızdır. Bu yüzdendir ki eşimiz olacak kişiyi özenle seçer ve inceleriz. Bu özenmenin sebebi: Dünyaya gelecek çocuğun kusursuz insan ırkına uygun olmasıdır. İşte doğa burda devreye girer; diğer hayvanlar gibi insanında soyunun devam etmesi ve en iyi çocuğun ortaya çıkması için insanı tetikler.
Herhangi birini beğendiğimizde yüzü güzel diye düşünürken aslında düşündüğümüz, ikimizin çocuklarının nasıl olacağıdır. Burnu çok kemikli, biraz kilosu olan, ayakları yan basan ya da akıl sağlığı yerinde olmayan kişileri beğenmemizin sebebi budur. Çünkü onlarla birlikte olsak yine burnu kemikli olan birinin dünyaya gelme ihtimalini düşünürüz. Kilolu bir insanın yine kilolu birini kendine eş olarak seçme olasılığı çok azdır. Ağz; tipime uygun değil desede, bilinç altı; doğacak çocuğumuzda kilolu olabilir demektedir.
Aşk dediğimiz duyguda bundan ibarettir; cinsel arzu ve kusursuz ırk arayışı. Sarışın kızların, esmer erkeklerden hoşlanmasının sebebi basittir; saf insan ırkı esmer tonlu bir renge sahiptir ve sarışın kızlar -bu yüzden olduğunu kabul etmeselerde- beyaz ırkı özüne döndürmeye çalıştıkları için esmer erkeklerden hoşlanırlar.
Schopenhauer için dünya üzerinde birbirinin tamamen aynı bir çift yoktur. Bu yüzdendir ki insanlar kendilerini tamamlayan kişileri ararlar. Kendilerinde bariz olarak eksik gördüklerini tamamlamaya uğraşırlar. Kendilerini tamamladıklarına emin olduklarında evlenmek ve çocuk dünyaya getirmek için hazırdırlar. Üzerine cilt cilt kitaplar yazılmış aşk ise; partnerin cinselliğe alışmasıyla son bulur ve alışkanlığa dönüşür.
Kitabının ikinci bölümünde karşı çıkacağım hiç birşey yazmamış olan Schopenhauer, okunabilir bir kitap ortaya koymuş. Aşk üzerine düşünenlerin daha başka bakış açıları kazanmaları için kitabın sadece ikinci kısmını okumalarını tavsiye edebilirim.
Yorum Gönder