2001: A Space Odyssey




1968 yılından bakıldığında 2001 bir hristiyan için neyi ifade eder?
Hristiyanlığın temel öğretilerinden olan milleniyum kavramı insanların her 1000 yıl için yeni spekülasyonlar üretmesine yol açmıştır. Buna müslümanlar dahil. Stanley Kubrick`in de yaptığı da spekülasyon üretmekten başka bir şey değildir ama ne spekülasyon.

Filmin ilk 5 dakikası siyah bir ekran ve klasik müzikten ibarettir. Dünya`nın nasıl ortaya çıktığına objektif bir görüş getirelememesinden doğan karanlık 5 dakikayla milyarlarca yılı ifade etmiştir. Kameranın Doğu Afrikaya dönmesiyle insan kendi aramaya başlaması aynı ana denk gelmektedir. O sırada Kubrick`in Tanrısı (Siyah bir blok - AROG`da gördüğünüz şey-) ilk insnaların - maymun insanların- arasına düşer. Cesaret ve merak yetilerine sahip canlıların anlam veremedikleri bu blok aslında onları gözlemek için gönderilmiş bir gözlemciden başka bir şey değildir.

İlk aleti kemiği yine gözlemcisinin üzerinden doğan günün ilk ışıklarıyla bulan maymun insan bunu kullanıp hayatını idame ettirmesini öğrenmesiyle teknolojik evrimine ilk adımı sağlam şekilde atmış olur. Evrimin ilk aletini öldürmek için kullanmasından sonra havada dönerek ilerleyen kemik parçası teknolojik evrimin zirvesine konar sakince.

Uzay mekiği içinde ki insan evrimin zirvelerinde olsa da en başa geri dönmüştür. Tuvaletini nasıl yapacağını, yürümeyi, yemek yemeyi tekrar öğrenmek zorundadır. Bu sırada ilk aletini akıl almaz derecede geliştiren homo spaiens yaşamını kolaylaştırmış ve yaşamının tam ortasına bilgisayarları sokmuştur.

1968 yılında şekilmesine karşın mükemmel dekorlar ve anismasyonlarla süslenmiş sahnelerde Kubrick`in yönetmenliğine ve prodüksüyon başarına hayran olmamak elde değil özelliklede Jüpiter görevinin başlangıcında kullanılan dairesel dekorun nasıl yapıldığını çözmek için filmi dahi durdursamda yeterli olmadı çözemedim.

İnsan uzay mekiğinde tuvaletini nasıl yapacağını öğrenirken, maymunların arasına düşen bloğun bir benzerenin ayda keşfedilmesi ve bir grup insanın onu görmek için ziyarete gitmesi evrimin ne şekilde ilerlediğine çok açık örnektir. İlk insan merak ve cesaretle yaklaşırken siyah bloğa evrilmiş insan cesaretini kaybetmiştir ta ki bir el bloğa uzanana kadar.

Ardından Jüpiter Görevi başlar. HAL 9000 adından ki bilgisayar, biglisayar evrimininde son noktasıdır, düşünme sinir sistemine sahip olan bir makina. Kendi başına karar veren bu makina, insanın icat ettiği aletlerin sonuncusudur. Tek farkı ise insanın biraz sonra onun üzerinde ki hakimiyetini kaybedecek olmasıdır. Bilgisayar ve insan arasında yapılan savaşı ilk insanın özelliği cesaret kazanırken homo spaiensin yarattığı en gelişmiş aleti sadece tornovidayla hal etmeside filmde ki en ironik sahnelerden birisidir.

Uzayda aletsiz kalan insanoğlunu bekleyen tek ve gerçek bir son kalmıştır; ölüm. Ölüme doğru yolculuğu bir renk cümbüşüyle gözlerimizin önüne seren Kubrick son olarak bizi bir odanın içine hapseder. Oda sadece bir imgedir gözümüzde gerçek değildir. Bu oda insan evriminin kaçınılmaz noktasına taşır bizi. Gayet yavaş ve uzun şekilde anlatarak ölürüz ve son olarak geldiğimiz nokta cenin olarak Dünya`nın karşıdır.

Beni bunları yazmaya yöneltecek kadar düşüren bir filmi bu kadar geç izlemiş olmanın verdiği pişmanlık içindeyim şu an. Dahiyane hazırlanmış dekorlar ve çekim açıları bir kez daha Kubrick`e saygı duymamı sağladı. Çoğu zaman can sıkıcı bir film olsada bittikten sonra insanlar ve aletleri üzerine düşünürken bulduğunuzda kendinizi aslında ne kadar dolu bir film izlediğinizin farkına varıyorsunuz. Tavsiye edilir film kuşağımın arasına tepeden girdi.

Yola çıkma heyecanı



"Tanrı`nın hayatı bu kadar acıklı kılarken ne planladığını düşüyor"um bir süredir, aklımın bir  ucunda "bazen bir insan 'Çok mutluyum' diyemeyecek kadar çok acı çekmiş olabilir" sözü. Kulaklarımda kamyon sesiyle yollara düşme fikri ne heyecan verici!

Jack Kerouac`ın Yolda`sını daha yeni okuduğumu üzülerek itiraf etsem de herkes de yarattığı etkiyi bende de yarattığını gururla söyleyebiliyorum. Bir süredir yetim bıraktığım fikirlerime babalık yapmaya devam etmemi bile sağladı diyebilirim. Pek tabiki Gökhan`ı atlamamam lazım. İçinden böyle aktivist birinin çıkacağını hiç beklemediğim biri daha dedim son buluşmamızdan sonra. Uzun uzun herşeyden konuştuk sanırsam; Dr. Stranglove, Otomatik Portakal, Ahl-i İmran, Kubrick, Alparslan Türkeş... Aklımdan bu kadar çok şey geçerken konuşamam genellikle, zaman zaman kekelediğimde olur ama böyle Kubrickten falan bahsederken iyice kendimden geçiyorum. Sanırım Gökhan`a birşeyler anlatırken çoğu zaman saçmaladım neyse anlamıştır beni.

1 Eylül`de yol haritası çizmeden ve nereye gideceğimi hiç düşünmeden yola çıkmak istiyorum, yoldaşım Kerouac ile. Her şehir de bir birinden manyak arkadaşlarım olmasını çok istesem de bu saçma sapan ülkede manyak birilerini bulmanın o kadarda zor olmadığından adım gibi eminim.

"Yabana Doğru Yolculuk", bedenimden yayılan ter kokuları, kamyon soförlerinin yan koltukları, kıvrımlı beller... 1 Eylül sabahı İzmirden Eskişehire giden her yol üzerine de bulabilirsiniz beni kısacası. Kavşaklarda bar olması fikriyle yola koyulduğum küçük maceramda.

Evet bencilim



Güneş bile fazlalıklarıyla ısıtırken bizi, bencillikten başka ne beklenir insandan? Yapmacık yardımlardansa, göstere göstere bencilliği yeğler her ferd . Fark etmesede insan bencillikte erdemdir, gizli ama büyük erdem. Önce kendini düşünmeden karşında duranı nasıl düşünebilirsin. Kaç kişi kendi işi olmadan başkasının işini halletmeye çalışır? Daha önemlisi kaç kişi az önceki soruya olumsuz yanıt verip bencillik yapanı tersler?

İşte bunun gibi bir sürü soru dolanmakta kafamda Böyle Buyurdu Zerdüşt`ün girişinden bir şeyler okuduğumdan bu yana. Bulutlar bile nem fazlasını yağdırırken tepemize kaç gündür, çok garip değil midir bencil olmamayı düşünmek? İlk itiraf edeniniz ben olmalıyım o halde; ben koca bir bencilim. Herkes gibi ilk önce kendimi düşünürüm. Bazen kendimle mücadelemden yenik çıkıp böyle düşünmediğim olur. Belkide çokça yenik çıkarım ama bilirim ki bencillik benim doğam. Bildiğim daha önemli bir şey var ki: Bir insanı bencil diyerek kötülemekten saçma bir şey daha yok.

Bir çözebilseydim

 “ Ama bu eskiden beri, bitlerimi ayıklarken, birçok manevi değerleri yeniden gözden geçirme olanağı elde ettim. Bu arada şu da vardı eskiden onur için yaşıyordum. Bugün, yaşamak için yaşıyorum. Eskiden hayatın benim için hiçbir değeri yoktu, bugün çok değeri var. O zamanlar, hayatın bunca değerli olabileceğini bilemiyordum.”

Hala sorularım var kafamda cevaplayamadığım. Ergen kafasından kurtulmamdan ötürü olsa gerek 4-5 ay önce sahip olduğum siyasi görüşlerin, müzik zevklerinin, hayata bakışın hiç birine sahip değilim. Kapısından girmeyeceğim mekanlarda zevkle oturup, üstüme giymeyeğim markaları giyiyorum. Mihail gibi yaşamak için yaşaydım, Mısırdan yazabilseydim yazımı yada İbrail`de resepsiyon işimden arta kalan zamanımda, olmazdı tabiki sorularım. Bunu halledebilirsem içimde çok rahatlayacağım her halde.