Hayatta sinirlendiğim iki şey vardır

Bilen bilir; öyle herşeyi kafama takan biri değilim. Özelliklede insan ilişkilerinde. Ahmetle Ayşe`nin hakkımda ne dedikleri gibi sığ şeylerle uğraşmam veyahut söylediklerine sinirlenmem. Ama insanların yaptıkları iki şey vardır ki beni deliye söndürebilir bazen;

1- Siklenmemek

En baştan kabul etmeliyim ki her söylendiğim, cevap verilecek nitelikte olmayabilir ama uzun uzun konuştuktan, sayfalarca mesaj yazıp gönderdikten sonra; oha, yok artık, hımmmmmmm, oldu ozaman, peki =D gibi cevaplar alırsam yada böyle böyle büyük bir turnuva düzenliyoruz dediğimde; iyimiş derse babam, belli etmesemde deliye dönerim. Ciddi ciddi sinirlenirim.

2- Ulaşamamak

Sürekli hayallerimin içinde yaşasamda, hiç uçuk kaçık isteklerim olmadı. Matematik dersinden geçemeyeceğimi, asla yatımın katımın olmayacağını bildiğimden ötürü, gitar alacaksam Washburn`ü, telefon alacaksam ucuzunu seçtim. Ama alabileceğim bir Jackson yada Kretor t-shirtünü sırf birilerinin keyfi yerinde değil diye alamıyorsam yada kaşıma sırf birileri ne der diye piercing yaptıramıyorsam o zaman akıl almaz sinirlenirim.

Ama şükretmeliler ki sinirimi birşeyleri parçalayarak çıkartan biri değilim. Çok mu sinirlendim; açarım Lamb of God`ımı, Offical Live: 101 Prof. albümümü sakinleşirim. Bunlarında sakinleştiremeyeceğini düşürsem, o zaman küçük bir tavsiye; ne kadar hızlı koşabiliryosanız, okadar hızlı koşun.

Yasemin Devriminin demokrasiyle yakından uzaktan alakası yok



İşsiz birinin kendini yakmasıyla başlayan sözde devrim,  giderek etkisini yitirmeye, haber kanalları için değerini kaybetmeye başladı yavaş yavaş. Domino etkisi yapması gerekirken, Batılı devletlerin elinde koza dönüştü; diğer dikta yönetimlere göz dağı verebilmeleri için.

Sınırları cetvelle belirlenmiş Orta Doğu da demokrasi rüzgarları estirilmeye çalışılsada Yasemin Devrimi adıyla, demokrasi kelimesinin çöl kumlarına karıştığı memleketlerde gerçekleştirilmesi en zor şeylerden birine kalkışıltı belkide Tunus halkı. Daha doğrusunu söylemek gerekirse; kalkışmış gibi gösterildiler. 163 sandalyeli parlementoda mualefet parti milletvekillerinin oturması için sadece 21 sandalyenin olduğu ülkeden çıkması beklenen son kelimenin demokrasi olmasını düşünürken, olayların gittiği yolun tahmin edilebilir sonu benimle aynı görüşte.


Zeynelabidin Bin Ali ve zengin akrabalırının evlerini yağmalayan devrimci alt sınıfın ellerinde yeşil bayraklarla salladıkları Kuran`lar, Tunus halkının Klistenes yerine Hümeyni`yi tercih ettiklerinin göstergesi gibi. Devrimin rengini yeşile kaydıran Tunus`un seyrek bıyıklı liderlerinden Raşid Gannuşi; benim görüşlerim Hümeyni`den çok, Türkiye`de ki AKP saflarında dese. Demokrasi çığlıklarıyla başlayan yolculuk, yeşilimsi diktayla sonlana bilir.

En çok bana soracaksınız



Okulu bilgi yarışmasında temsil edecek 3 elemandan biri olmanın verdiği gururu satırlarıma dökmek isterdimde, hiç bir etkisi olmadı seçilmenin üzerimde. Gayet rahat ilçe elemelerinin yapılacağı mekana geldikten, Seli`yi de etkisiz hale getirdikten sonra yarışmanın başlamasını beklemekteydim.  Büyük bir çoğunluğu bizim okulun hocalarından oluşan, jürilerin bitişiğindeki 4 numaralı masayı gözüme kestirmiştim. O masa bizimdi, değilse bile olmalıydı. Çok isteyince oluyormuş, kuradan 4 numaralı masayı çektim. Bir güzel koltuklara yayıkdıktan sonra ilk soru beklediğimden kolay gelince rahatladım. Bir derin nefes alacak gibi olsamda bu şahane soruyu sordular;

Aşağıdakilerden hangisi Rıza Çalımbay`ın yazdığı "Çalıkuşu" romanının kahramanı Ferhunde`nin bu lakabı almasında ki etkendir?
A-) Bilmem ne
B-) Gak Guk
C-) Zayıf ve çelimsiz olması
D-) Okulun önündeki ağaçlarda daldan dala atlaması

Farkettiğiniz üzere ne kitabı nede soruyu okumuşum. İlk yanlışımız bu oldu. Sonra Matematik, Fizik, Kimya ve Biyoloji soruları ilgi alanıma girmediği için pek dikkatimi çekmesede, yanımdaki diğer 2 eleman işi götürmüş, öne geçmişiz.

Yarışmanın başında Seli bizi itin g**ne sokarak; sizi kırmak istemiyorum da; onlar çok sağlamlar, kesin kazanırlar, mynette 800 puan neki gibi cümlelerle benim içime korku salsada, kendisinin savunduğu takım yanlış yapmaya başlayınca, kalkıp Ankara havası oynayasım geldi. Ama oynamadım, gayet ciddi bir yarışmacısıyım.

Edebiyat, Tarih, Coğrafya, Genel Kültür sorularının bana yıkılmış olmasından ötürü; en başta herkese söyledim hangi padişahlı tarzı soru gelirse yapamam diye nitekimde öyle oldu. Ama benden kaçar mı kaçmaz, onuda bildim. Bu sorudan sonra gelen saçma sapan coğrafya sorusunu yanlış yaptığımız sırada, farkla önde gitmekteydik.

Saatlerce internet sitelerinde soru çözerek hazırlandığım Genel Kültür sorularına geldiğide, önümdeki ekrana kafamı sokmuş soruyu beklemekteydim. Arkas Spor ile ilgili soruda batırınca moralim bozulsada, yılmadım ikinci soruyu daha fena konstre olmuş vaziyette beklemekteydim. Hakaret gibi bir soru geldi;

Avrupa birliği ve Avrupa bilmem nesinin onayıyla 2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti Seçilen şehir hangisi?

Soruu görmemle dellenmem bir oldu. Elimdeki kalemi monitöre doğru fırlatıp; böyle soru mu olur bilgi yarışmasındayız yea, nidalarıyla atarımıda yaptım. Bundan ders alsınlar adam gibi sorular sorsunlar.

Sonuca gelirsek; ilçe elemelerini fark ile kazanıp, kameralar önünde yarışmamızın muhtemel olduğu il finallerine kaldık. Destekleyin bizi....

Yılbaşıda Yılbaşıymış ha



İlk planımın iptal olmasından sonra - yada benim öyle sanmamdan sonra- Seli`nin bize gel teklifini kabul edip sıkıcı geçmesini planladığım geceye, orada izlemek için dizi arşivimi genişleterek hazırlanırken, yılbaşı gecesi sınıftan arkadaşlarımın yanlarında olmayacağımdan ötürü olduğunu düşündüğüm "atarlanma" canımı bir hayli sıkmaktaydı gece başlamadan.(Bir şeyi bilmeleri lazım ki 1 ay önceden planlanmış yılbaşı gecesi iptal olmasaydı ben yine onlarla takılmayacaktım.)

Tanesine 20 lira verdiğim iğrenç kavunun acısının ardından 1 saat 10 dakikalık otobüs yolculuğuyla Selilere ulaşabilmiştik. Mutfakta oyalanırken önümüzdeki yaklaşık 24 saati geçireceğim tayfa teşrif etmişti. İçlerinden birini ilk defa diğer ikisini ise ikinci defa görmemden ötürü sıkılacağımı düşünsemde gayet kafa çocuklar çıkmalarının ardından gecenin ilerleyen saatlerinde omuz omuza girerek kasap havası oynayacaktık.

3 saat aynı sokaklarda arabayla turlayıp, Seli`nin kuzeninin anaannesi ve dedesiyle oturup Esra Erol izledikten sonra tekrar başladığımız noktaya dönmüştüm. Komikli videolar izlediğimiz sırada kadro tamamlanmış ve yine ilk defa gördüğüm 2 kişi daha aramıza katılmıştı. Yemeklerin yendiği sırada ilk fondipler yapılıp bir turda apaçi dansı oynadıktan sonra herkes bir yerlere dağıldı. İnternetinde kopmasıyla grubun arasındaki iletişim iyice azalsada Özgeyle ben dışarı vurmasakta oldukça eğleniyorduk. 23.00-00.00 arasında kimsenin ne yaptığını bilmediği sıralarda bile. Sanırsam yılbaşına Özgeyle Katy Perry`nin göğüslerine bakarak girdik. Topluca 2011 yılına girmemiz ise 00.05 sıralarında Adriana Lima geçerken oldu. Geç oldu ama güç olmadı. İlerleyen saatler yine Özgeyle muhabbet ederek eğlenceli geçti.(Not: Özge`den ismini kullanmak konusunda izin aldığım için oldukça rahatım, umarım hatırlıyodur). Sıkılacağımı düşündüğüm gün, best day ever katagorisine hızlı bir giriş yaptı.

Saat 03.00 sıralarında yerde uyuyup, saat 10 sularında kahvaltı yapıp az dolandıktan sonra otobüs yolculuğuna hazırdık. Menderesteki metro durağını bilmediğimden ötürü atılıp; sizi bırakır öyle yürüyerek dönerim diyerek güç gösterisi yapsamda sonradan farkettimki yürümem gereken yol 5-6km. Sonrası daha kötü; metro duraklarını bilmediğim için mala bağlayıp etrafa saf saf bakarken, inmeyi planladığım yere geldiğimizi geç farkedip, Özge ve Mineye görüşürüz diyemeden metrodan atlamak zorunda kaldım. Sizin nezninizde kendilerine iyi dileklerimi iletiyorum.