Ders çalışacağımız yerde bütün gün gezdik delicesine. 07.00 sularında kardeşimin; "ana, ana,anne,anne,mom,mom,mami" sesiyle uyanmanın verdiği sinirle uyanıp bilgisayarı açıp her zaman uğradığım sitelere göz attım, sonrada Medieval 2: Total War açıp Portekiz ile bütün Endülüs yarım adasının kontrolunu ele geçirdiğim sıralarda hareket saatinin yaklaştığını farkedip bir hışımla gazete bayinden gazetemi alıp durakta beni bekleyen arkadaşla buluşup okula doğru yol aldık.
Yaşça büyük olmanın verdiği güçle aracın birini kapatıp en arka koltukta bulmacası için aldığım gazeteyi açmayı dört gözle beklerken, yerime oturduktan sonra bulmaca ekinin sınıfta kaldığı farkedip küçük bir şok, geçici bilinç kaybıda diyebiliriz, geçirdikten sonra 4 farklı makra ve model telefondan aynı müziği aynı anda çabaları arasında yolun büyük bir kısmını geçtik. İlk durakta 4 liraya gözleme yiyip, 1 lirayada çay içtikten sonra büyük bir acıyla Efes harabelerinin gişelerindeydik. Ekşici rehberin turnike yerine checkpoint, kule kelimesini bulamayıp tower deme çabaları arasında ana gruptan kopup tarihteki ilk dövemecinin önünde (komik felan değil ama benide böyle kabul edin);
Seli`nin tarihi taşlar üstünde sigarasını söndürmesini beklerken, rehberden bıkan bir diğer grupla birlikte umumi tuvaleti, genel evi, çamur içindeki mozaikleri, tiyatronun arka kısımlarını, kütüphanenin girilmez bölümündeki ot dolu odaları görüdükten sonra tarihin ilk reklamını görmek için bütün lise tayfası olarak can atıyorduk. Genel eve giriş için yapılan reklam; 18 yaşına girmiş birinin ayak boyutunun silüetini ve önünde giriş parasını koymak için koyulan küçük çukuru gördükten ve bir başka rehberin "parayı koy balı ye" gibisinden kurduğu cümleden sonra daha büyük tiyatroyu, efes jandarma komutanlığının mızrak ve ok kullandığını söyleyip gülüşmemizden sonra çıkış gişelerinin önünde ana grubu beklemeye başlamamızla sonlandı yolculuğumuz. Grubu beklerken sıkılan kızlar yola oturup fotoğraf çekinmeye çalışırken, yanımdakilerle birlikte bizimde onlar otururken zıplayıp poz verme çabalarımız turistlere garip gelmiş olacakki bilindik atasözlerini söylediler; "what the fuck". O anki durumumuzu özetlediler.
Meryemana`nın evini görüp, mumuzu dikip, dilek çeşmesinden suyu içip, şaman inancı olan bir yerlere çaput bağlayıp dilek tutma inancının Hristiyanlığın göbeğinde ne aradığını sorgulayıp, Güney Afrika`dan ziyarete gelen siyahi arkadaşların kendilerine sike sike kabul ettirilen bir dinin vecibelerini yerine getirmek için bu kadar yol gelmelerine acıyarak baktıktan sonra servisimizin yanında turun ikinci ayağını tamamlamak üzereydik. Arabanın arkasındaki duvardan ötesinin mükemmel bir manzaraya sahip olmasını verdiği hırsla, %30 gibi bir eğime sahip olan yokuştan inmeye çalışan arkadaşların vazgeçip geri dönmesiyle inmeye çalıştıkları yerin sol tarafındaki mesire yeri masalarını görmemden sonra Seliyle birlikte koşturup merdivenlerden inip bilmem kaç yılından kalma duvardan atladıktan sonra; zaferimizi manzaranın göbeğinde fotoğraf çektirerek kutladık.
Bir sonraki durak; sınırsız yiyebileceğimiz açık büfe. Yine araba seçiminde, efes harabelerine girişte, Meryemana`nın evine girişte olduğu gibi yine en önde gidip yemeğimizi (en sevdiğim şey; karnı yarık, pilav) aldık. Açık büfenin sınırsız olmasından kaynaklanan hayvanlıktan sonra tesisin biraz ötesinde sigaralarımızı içerken bizim yarıla yarıla güldüğümüz bir olay aynen söyle gerçekleşti;
mEta: Ayber nerde kaldı masadaydı en son
Şakir: Çıkarken gördüm birşeyler deniyodu
5 Dakika sonra...
Ayber: Biz birşey aldık
Koro: Ne aldınız
Ayber: Kauçuktan yapılır
Koro: Ne ki
Ayber (cebinden kutuyu çıkartarak): Anti-m marka condom
mEta: Ayber bunu mu deniyodu lan az önce
Koro: Lan ahsudhausdhasdfasd
Emre: Giydikten sonra çıkıp aynada baksaydın
Koro: ushduaysduasghd
Doğukan: Sakız kutusu değil miydi lan o?
Koro: yusghdasgdasd
Recep İvedik 3 izleyerek o an bilmediğimiz ama son surağımız olacak Şirincedeyiz. Seli`nin daha önce gelip sarhoş olmasından kaynaklanan tecrübesiyle envai çeşit şarabı deniyebileceğimiz sarap reyonlarının en iyisine oturduk. Ödüllü üzüm şarabı(tavsiye edilir), karadut şarabı, böğürtlen şarabı, mandalin şarabı(tavsiye edilir), şeftali şarabı ve içinde bilimum baharatın olduğu sıcak şarabı küçük kadehlerde denedikten sonra; Hakan şarhoş olup garip garip hareketlerle bizi eğlendirirken, ortalama soğuk havada dışarı çıkıp kadehte sıcak şarabımızla sigarımızı bir güzel içtik. O sırada bizi takip eden 70 kişilik kafilede bizim oturduğumuz mekana geldi ve bugün yaklaşık 300 lira bıraktık mekana. Tabi bu başarının mimari Seli ne olduğunu tam anlayamadığımız birşeyle ödüllendirildi. Nargile içecek mekan ararken vurduk kendimizi Şirince`nin dağlarına.
Efes`te çekim yaptıkları sırada Basın Yayın okuduğu varsaydığımız elemanların aslında; Fatih Türkmenoğlu`nun hazırladığı Sahil Günlüğü programının kameramanları olduğunu anlayacında mala bağlayan adama atfen; kameranın önüne burda ne oluyor diye atlamak gelsede içimizden sonradan çok keşke dedik yapmadığımız için.
Sonra yuvarlanarak en aşağı inip, içtikleri eşantiyon içkilerle sarhoş taklidi yapan liselierin arasında eve döndük. Güzel gündü vesselam.